Özgür Yorum

Özgür Yorum@ozgur_yorum

0 followers
Follow
İstanbul Belediyesi’ne kayyum geliyor

İstanbul Belediyesi’ne kayyum geliyor

Artık belli oldu: İstanbul Belediyesi’ne kayyum geliyor. “Olamaz” denilen birçok musibet gibi bu da olmak üzere… Halkın iradesine el konulacak. İmamoğlu “Gökkubbeyi başınıza yıkarız” dedi. İyi de nasıl? Bu lafın, altı boş bir tehdit olarak kalmaması için, muhalefetin bir hazırlığının olması lazım. İki kez seçimle alınan İstanbul, hülle ile AKP’ye devredildiği gün ne yapacaklar? Şiddetle kınamak, yargıya başvurmak, hesabını sandıkta sormak dışında tabii… Bunların hiçbir işe yaramadığını gördük. Erdoğan, parti kapatmaktan adaylara siyaset yasağı koymaya, meydanları kapatmaktan medyayı tamamen susturmaya kadar bir sürü hazırlık yapıyor. Dahası da gelecek, belli… İktidarı kaybetmemek için, her yolu deneyecek.

Sabrımız taşmak üzere…

Sabrımız taşmak üzere…

85 milyonluk bir stadyuma doluşmuşuz. Sahadaki maçı izliyoruz. Kimimiz açız, kimimiz yoksul, kimimiz adalet arayışında… Kimi umudu kesmiş çoktan, bir ayağı dışarıda… Kimimiz sürgünde, kimimiz hapis… Öfke doluyuz, ama yanımız yöremiz polis; ses etmeden hayatımız üzerine oynanan oyunu izliyoruz. Bizler; namusuyla ölesiye çalıştığı halde evine ekmek götüremeyenler, cephede çocuğu ölenler, işsizler, fakirler, dişinden tırnağından artırıp biriktirdiğine el konanlar… Ölüm-kalım maçımız bu; sonucu, kaderimizi belirleyecek. Ama ses bile çıkaramıyoruz; hiçbir söz hakkımız yok.

Altılı masa, masa altından tekmeleşiyor

Altılı masa, masa altından tekmeleşiyor

Tam diktatörlüğün büyük cezaevini örüyorlar tuğla tuğla; görmüyor musunuz? Cezalandırarak, tokatlayarak, saldırarak bütün toplumu esir etmeye hazırlanıyorlar. Topluca o tokatlayan polisten hesap soracağınıza, birbirinizi tokatlamaktan nasıl bir fayda umuyorsunuz ki? “Bunlar daha muhalefetteyken böyleyse, iktidarda nasıl yönetecekler” sorusuna yol açtığınızı fark etmiyor musunuz? Bir kez daha kaybederseniz bedelinin çok ama çok ağır olacağını görmüyor musunuz? Görüyorsanız neden aranızdaki bu itişmeye bir son vermiyorsunuz?

O yaralı kadına minnettarız

O yaralı kadına minnettarız

Onun trajedisine gösterilen toplumsal tepki, günlerdir sessizliğini koruyan Erdoğan’ı sonunda konuşmaya zorladı. Ana muhalefet lideri, Adalet Bakanlığı’nın kapısına dayandı. Günlerdir olayı görmezden gelen yandaş medyanın dili de yeni yeni çözülmeye başladı.

Al sana aile!

Al sana aile!

Şimdi daha iyi anlıyoruz; neden İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıktıklarını; neden “aile birliğini yok olur” dediklerini, değil mi? Elbette İstanbul Sözleşmesi’yle gelecek kurallar dizisi, 6 yaşında bir çocuğun, bir tarikat bünyesinde evlendirilip senelerce tecavüze uğramasına engel olurdu. Babası eliyle 6 yaşında kocaya verilen o çocuk, istismar şüphesiyle hastaneye kaldırıldığında kemik yaşı raporu gizlenemezdi. Doktorlar ayağa kalkar, savcılık soruşturma açar, kamuoyu hesap sorardı. Timur Soykan’ın BirGün Gazetesi’nde yazdığı “6 yaşındaki gelin” haberinden hepimiz utandık; hükümet utanmadı. Aile Bakanlığı, bırakın soruşturma açmayı, tepki bile bildirmedi. Devletin tarikatların eline geçtiği bir kez daha anlaşıldı; tabii laikliğin kıymeti de…

Meclis yoğun bakımda

Meclis yoğun bakımda

Meclis’teki son saldırı, “demokrasinin tapınağı” sayılan kurumun ne hale getirildiğinin son örneği... Haberlerde “Meclis’te kavga” diye verilse de bunun, taş yüzüklü bir Saray fedaisinin Erdoğan’ın gözüne girmek için yaptığı bir saldırı olduğu ortada…

Siz “milli” iseniz, biz değiliz

Siz “milli” iseniz, biz değiliz

CHP’nin vizyon toplantısında Amerikalı bir uzmanın konuşmasının ardından yandaş medyada “yerli ve milli değiller” saldırısı başladı. ABD’nin teşviki ve desteğiyle iktidara gelmiş, ülkenin tüm kaynaklarını yabancılara peşkeş çekmiş bir parti için komik bir suçlama; ama yine de cevaplanmayı hak ediyor. Geçen gün Timur Soykan, 6 yaşındaki kızını evlendiren bir tarikatçının haberini yaptı. Tamamen “yerli ve milli” bir tarikat bu… Buna karşın dünyanın her yerinde çocuk istismarına karşı mücadele veren örgütler var. Şimdi siz yerli ve milli tecavüzcünün mü yanındasınız, onları deşifre eden dünya gönüllülerinin mi?

Kürtler ne yapacak?

Kürtler ne yapacak?

Muhalefet, sadece seçim aritmetiğini değiştirmekle kalmayıp, Türkiye’nin kangrenleşmiş Kürt sorununda da bir yeni açılım şansı verecek bu fırsatı değerlendirecek mi? Yoksa ayağına ateş ederek, seçimin kilit partisini dışlayıp Erdoğan’ın mehter yürüyüşüne mi katılacak? Seçimin sonucu, biraz da bu tercihe bağlı…

Geleceğini kaybeden ülke

Geleceğini kaybeden ülke

Yaşlı siyaset, bu talepler karşısında “Sabredin, sandığı bekleyin” dışında bir şey söyleyemiyor. Bu kaçıncı nesil, sandık bekleyen ve bu kaçıncı sandık, çözüm getirmeyen… Bıktılar. Artık beklemiyor, gidiyorlar.

Anayasa taslağına iki eleştiri

Anayasa taslağına iki eleştiri

Türkiye, 15 yıl önce rayından çıkarılan demokrasi trenini yeniden rayına koymaya, Erdoğan’ın tek adam rejiminden kurtulmaya çalışıyor. Muhalefetin açıkladığı anayasa taslağının özeti bu: Başkanlık rejimine son verirken, bir daha Erdoğan gibi despotun demokrasiyi kullanarak onu yok etmesinin önüne geçmek…

Nuri Gökhan Bozkır’ın anlatmadığı…

Nuri Gökhan Bozkır’ın anlatmadığı…

Sözüm ona aranırken eşi ve oğlunun Saray’da Erdoğan tarafından ağırlanmasının sırrını da açıklayabilirdi Bozkır. Neden konuşmaya karar verdiğini ve konuşunca hangi pazarlıklarla ve ne karşılığında apar topar iade edildiğini de… Neyse; savcının sormadığı bu soruları bir soran olmuştur elbette kendisine… O da çıkar yakında…

Erdoğan’ın tankları Kürt sorununu çözer mi?

Erdoğan’ın tankları Kürt sorununu çözer mi?

Görün artık: Baskıyla, tankla, topla, inkârla, nefretle çözemediniz. NATO’nun en büyük ordusunu beslemek uğruna Avrupa’nın en yoksul halkını yarattınız. Yenildiniz. 50 bin cana malolan bu savaşın ardından bize 80 model Evren nutukları atacağınıza artık bu gerçeği kabullenin. Bırakın. Bir kez de barışa şans tanınsın. Daha fazla kan akmasın, ana babalar ağıt yakmasın. Savaş lortları değil, halklar kazansın.

Mehter marşıyla seçime!

Mehter marşıyla seçime!

Bir haftadır ne yüzde 180’i aşan enflasyon var gündemde, ne et fiyatlarını sollayan peynir fiyatı… Erdoğan bu gece kara harekâtı başlatıp 3 ayda mehter marşıyla erken seçime giderse sonuç ne olur sizce?

Altılı Masa’nın sıkıntısı

Altılı Masa’nın sıkıntısı

Altılı Masa konusunda kafalar karışık. Erdoğan’dan bıkmış kitlelerdeki beklenti o kadar yüksek ki, uzayıp giden buluşmalar serisi kolayca yılgınlığa dönüşüyor. Adayın geciktirilip spekülasyonlara fırsat verilmesi, masadan habire çatlak seslerin duyulması, “Bunlardan bir şey çıkmayacak” umutsuzluğunu besliyor. Rutine binen toplantılar, ilk baştaki heyecanı yaratmıyor. İktidarın seçim kampanyasını başlatmasına karşın Millet İttifakı’nın hala “Komisyon kurduk, çalışıyoruz” aşamasında olması, sabırları taşırıyor.

Nerden baksan tutarsızlık...

Nerden baksan tutarsızlık...

İstiklal’de patlayan bomba, iki gündür herkesin dilinde… Herkesin bir teorisi var: En yaygını, “Seçim yaklaştı, kaos planı devreye sokuldu” teorisi… Ama dış güçlerden, PKK’ya, IŞİD’den istihbarata kadar pek çok muhtemel failin adı da dolaşımda… ilginç olan, pek az insanın hükümetin dediklerine inanması…

Bomba, içerde ve dışarda neyi tetikledi?

Bomba, içerde ve dışarda neyi tetikledi?

Bomba, patladığı andan itibaren, Türkiye’de seçim öncesi, iç ve dış politikada birçok değişim ihtimalini tetiklemiş oldu. Somut sonuçlarını çok yakında daha net göreceğiz.

“Erdoğanizm” elini güçlendiriyor

“Erdoğanizm” elini güçlendiriyor

Dikkat ederseniz, sürekli Batı’nın kendisini devirmek için planlar yaptığını iddia eden Erdoğan hiç bu konuya girmiyor artık. Neden? O suçladığı emperyalist Batı, çıkarı gerektirince kendisinin safına geçti, eleştiriyi kesti de ondan… Hep söylüyorum: Türkiye’de bir değişim olacaksa Batı sayesinde değil, Batı’ya rağmen olacak.

Ekmek bahane, ezmek şahane!

Ekmek bahane, ezmek şahane!

Kolivar, kendisini tutuklayan hâkime “Sözlerim yanlış anlaşıldı” diyeceği yerde “Sözlerimi kanıtladınız” da diyebilirdi. Amaç, seçim yaklaşırken ağzını açanı pişman edip topluma korku salmaktır. Ekmek bahane, ezmek şahane…

HDP alerjisinin ilacı

HDP alerjisinin ilacı

Kürtler hayatta AKP’ye oy vermez de, “Hepinize lanet olsun” deyip sandığı protesto ederse, bunun ne sonuç doğuracağının farkındalar mı?

İmamoğlu’na yasak gelirse…

İmamoğlu’na yasak gelirse…

CHP sözcüleri, “bunun hukukta yeri olmaz, vicdanlar kabul etmez” gibi romantik açıklamalar yapacaklarına, karar çıktığında ne tepki vereceklerini planlasalar daha iyi olur. Çünkü İmamoğlu’nun kellesini de verirlerse sıra Kemal Kılıçdaroğlu’na gelecek, belli…

AKP’nin iktidara geldiği gün

AKP’nin iktidara geldiği gün

Şimdi, iktidarının 20. yılında, kendisini iktidara getiren koşullar yeniden oluşmuş durumda: Ekonomik kriz, yolsuzluklar ve yorgun bir iktidar… Siyasal İslamcılar, 20 yıl önce, bir kriz ortamında yoksul kitlelerin kendilerine verdiği şansı kendilerini zengin etmek için kullandı. Merkez siyaset eski hatalarını tekrarlamazsa bu kez onlar, sekiz ay sonra sandığa gömülecekler.

Devletin polisi, millete karşı savaşa sokuluyor!

Devletin polisi, millete karşı savaşa sokuluyor!

Belli ki, ülkenin muhalefetinin karargâhını dinlemişler, kullanmak için ortam kolluyorlar. Böyle bir dinleme skandalı, ABD’de Watergate’i yaratmış, hükümeti devirmişti. Devletin istihbaratını, polisini, askerini muhalefete karşı kullanmak, yolun sonuna geldiklerini kanıtlayan son çılgınlıktır. Muhalefet, korkmadan bu çılgınlığın üzerine gitmeli, devlet zorbalığına karşı kararlılıkla sivil siyaseti savunmalıdır.

Hani “Ancak Tanrı alır”dı?

Hani “Ancak Tanrı alır”dı?

Brezilya’da sadece Lula kazanmadı, yoksullar kazandı, Amazon ormanları kazandı, silahlanmaya karşı mücadele kazandı. Dünyada otoriterliğe, azgın sermayeye karşı savaşanlar kazandı. Umut kazandı. Latin Amerika’dan yayılan bu rüzgârın Polonya’dan Macaristan’a, Belarus’tan Tunus’a, Endonezya’dan Guatemala’ya, Botswana’dan Türkiye’ye dek esmesi umuduyla... Darısı başımıza!

Kimyasal silah konusunda bu panik niye?

Kimyasal silah konusunda bu panik niye?

Türk Tabipleri Birliği’ni davet edip “Gelin şu iddiaları birlikte inceleyelim” demek yerine ​iddiaların soruşturulmasını isteyen Şebnem Korur Fincancı’yı hapse atarsanız, kuşkuları güçlendirirsiniz.

Erdoğan davet etse gider miydim?

Erdoğan davet etse gider miydim?

Meslektaşlarımız kendisi bilir; ancak çıkardığı sansür yasasının mürekkebi kurumadan, gazetecileri ev baskınlarıyla tutuklattığı günün akşamında muhaliflerine balmumlu davetiye yollayana ancak “Hadi ordan” denir.

Türkiye’yi bir Suriyeli yönetebilir mi?

Türkiye’yi bir Suriyeli yönetebilir mi?

Türkiye’de doğan Suriyelilerin Türkiye’yi ele geçirmesinden korkan ya da “PKK”nın 10-15 çocuk doğurmasından paniğe kapılan Türkler için ibretlik hikâye… Evet, bu fikre hazır olun: Belki 50 yıl sonra Türkiye’yi de, istanbul doğumlu bir Suriyeli genç yönetecek. Çünkü yurtseverlik, etnik kimliğinizle, aile köklerinizle, dinsel, cinsel tercihlerinizle ilgili bir şey değil; en yurtseverler, çalıp çırpmadan işini en iyi yapanlardır.

“Düş artık yakamızdan!”

“Düş artık yakamızdan!”

Ne demek istediğini herkes anladı aslında: “PKK” derken Kürtleri kastetti; karşısındaki Türk kadınına, “Kürtler çok ürüyor, siz de doğurun” demek istedi. Böylece Kürtlerin çocuk yapmasını terör faaliyeti gibi sunarken, Türklerin çocuk yapmasını bir güvenlik meselesi gibi gösterdi. Tek kelimeyle korkunç… Bu lafları, devletin başındaki adamın zihni melekelerinin zayıflamasıyla ya da ırkçı ideolojik mazisiyle açıklamak yetmez. Burada, herkese ağzına geleni söyleyebilme cüreti ve herkesin hayatına hükmetmeye kalkışma hadsizliği var. Tam da yasada suç sayılan “halkları birbirine karşı kışkırtma” suçu var.

Sansür, yasayı beklemedi

Sansür, yasayı beklemedi

Biz giyotin başımıza inmeden, sansür gerekçelerini sayarken bütün o yasaklanan haberleri yeniden duyurmuş olduk; Sayıştay raporundan Damat’ın titreşen yüzüğüne, torba içindeki kemiklerden Albayrak’a verilen kıyak ihalelere kadar… Bu da size dert olsun.

Erdoğan’la aramızdaki büyük fark...

Erdoğan’la aramızdaki büyük fark...

Aramızdaki temel ve büyük fark şu: Siz, önüne geçilmez, er ya da geç gelecek, göklerden gelen bir karar olduğu inancıyla, önüne geçilebilecek bütün facialara pişkince yüz çevirebiliyorsunuz. Biz, her şeyin başka türlü olma ihtimaline inandığımız ve onun olması için mücadele ettiğimiz için de bizi inançsızlıkla suçluyorsunuz.

“Âlem ne der” korkusu

“Âlem ne der” korkusu

Muhalefet, Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içinde kalmaya mahkûm demektir. Oysa çoğumuz kendi tecrübemizden biliriz: Ergenlik, ebeveyninin “Âlem ne der” korkusunu yendiğinde biter. Muhalefete bu yolda kolaylıklar dileyelim.

Evinizdeki yabancı seçmen

Evinizdeki yabancı seçmen

Bugüne kadar eleştirileri ya bas bas bağırarak veya kafa ya da çene okşayarak geçiştiren Soylu, -Schiller’in dediği gibi- bir gün kendi saadetine yenilir elbet… Ama onun ve onun gibi mağrurların yenilmesi için, başta muhalefet olmak üzere herkesin “evindeki yabancı” konusunda tetikte olması şart…

Ayağı kırık demokrasi...

Ayağı kırık demokrasi...

Öcalan’dan nefret edebilir, anılmasına tepki verebilir, gücünüzü kullanıp gösterileri yasaklayabilirsiniz; ama parlamentoda görev yapan, halkın meşru temsilcisine polisi saldırtıp ayağını kırdıktan sonra bir de marifetmiş gibi savunursanız bunun adı “devlet terörü” olur. Ve devlet terörü, yasal kılıf altında yasadışı bir zorbalık olduğu için, her terör eyleminden daha tehlikelidir.

Kılıçdaroğlu hata yaptı!

Kılıçdaroğlu hata yaptı!

Bence CHP lideri, önce önüne tespih koyup başörtüsü yasası çıkararak muhafazakârların oyunu alabileceği fikrini veren danışmanını kızağa çekmeli, sonra da ev stüdyosunu yeniden halkın canının yandığı yere, mutfağına taşımalıdır.

Bizi susturamazsınız!

Bizi susturamazsınız!

Biz gazeteciler, 12 Mart’tan 12 Eylül’e nice darbede baskı görmüş, Menderes’ten Özal’a, türlü çeşit otokratın sansürünü savuşturmuşuz; Şair’in deyişiyle “tüzüklerle çarpışarak” büyümüşüz; bununla da başederiz. Asıl onlar, sansürcülerin sonuna bakıp korksun.

İçimizdeki barbar

İçimizdeki barbar

Vandallığın böyle önünün açıldığı, kollandıkça azgınlaştığı yerde çare, önce balığı baştan kokutan rol modelin def edilmesi, sonra şiddetin en ağır şekilde cezalandırılması, en önemlisi örgütlü iyiliğin devreye sokulup barbarlığın geriletilmesidir. Ancak birbirimize sahip çıkarak kötülüğü yenebilir, insanı yaşatabilir, yaralarımızı sarabiliriz.

Ömer Seyfettin hikâyesinin sonu

Ömer Seyfettin hikâyesinin sonu

Önyargısız olan herkes, son dönemde altılı ittifakın, yaklaşan seçime dair umut vermekten uzak olduğunu, beklentiyle güven arasındaki dengenin bozulduğunu görüyor. Liderler tepede birbirini ziyaretler ededursun, kurmaylar altta neredeyse birbirinin gözünü oyuyor. “Kim aday olacak” spekülasyonlarına izin verilmesi, bir türlü somut alternatif politikaların gündeme getirilmemesi de cabası…

Korkulan silah patladı

Korkulan silah patladı

Hazırlıklı olmalıyız: Türkiye, 2015 tuzağına yeniden düşürülmek istenebilir. Kimi iç güçler, dış güçler, kullanışlı örgütler buna destek verebilir. Önemli olan Türkiye’nin tuzağa düşmeden bu girdaptan çıkmasını isteyenlerin ne yapacağıdır. Uzaktan izlemenin, şiddetle kınamanın, hemen “milli beka sorunu” deyip iktidara yanaşmanın bir işe yaramadığı görüldü. Şimdi her tür provokasyona karşı kitleleri uyarmanın, sürekli tetikte olmanın ve anında demokrasiden yana aktif tavır koymanın zamanıdır. Pazar günü toplanacak Altılı Masa, 2015’in o korkunç beş ayında ne yaşandığını bizzat dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’ndan sorup ona göre tavır saptamalıdır.

Athena filmi ve İtalya’nın seçimi

Athena filmi ve İtalya’nın seçimi

Avrupa, uzun süre görmezden geldiği yoksulluk, gettolaşma, işsizlik, ırkçılık, göç gibi sorunlarla, şimdi kangrenleşmiş halde yüzleşiyor. Sorunların kökeninde yatan adaletsiz küreselleşmeyi fark etmeyip çözümü, otoriterleşmede, içe kapanmada, mülteci düşmanlığında arıyor.

İmamoğlu mahkûm olursa…

İmamoğlu mahkûm olursa…

İmamoğlu bu davadan mahkûm olursa siyasi yasaklı hale gelebilir. Yaparlar mı? CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’ndan sonra Belediye Başkanı İmamoğlu’na da yasak koyarlar mı? Siyasetteki yükselişini biraz da benzer bir mahkûmiyet kararına ve kısa tutukluluğuna borçlu olan Erdoğan, seçimdeki muhtemel rakiplerinden birine böyle bir mağduriyet payesi hediye etmek ister mi? Sanırım artık hiç kimse, iyiden iyiye köşeye sıkışan bu iktidar için “şunu yapmaz” diyemiyor; “her şey beklenir” demek daha doğru… Ama sonuç ne olur derseniz; “Böylesi bir karar, yaptığı hatalarla kendi adaylığını riske atan İmamoğlu’na ve iç çekişmelere kapılan muhalefete toparlanma şansı verir” derim.

Kaygı uyandıran fotoğraf

Kaygı uyandıran fotoğraf

Erdoğan’ın Şangay zirvesinde çektirdiği fotoğraf, Türkiye’nin girmeye çalıştığı yeni ailenin portresini ortaya koydu: Fotoğrafta Erdoğan, Rusya’nın, Belarus’un, Azerbaycan’ın, Tacikistan’ın devlet başkanlarıyla görünüyordu. Batılı ülkeler bir NATO ülkesi liderinin karşı ittifakın zirvesinde fotoğraf vermesini garipsedi. Bizler için garip olan ise her Türk vatandaşının bu fotoğrafla gurur duymasının istenmesiydi. Türkiye asırlık demokrasi yürüyüşünden vazgeçip “otokratlar kulübü”ne girdi diye niye gurur duyacaktık ki?

Şimdi Sedat Peker ne yapar?

Şimdi Sedat Peker ne yapar?

Sedat Peker’in Saray’dan iki kelle koparmasının ardından susturma çabaları zirveye çıktı: Önce Birleşik Arap Emirlikleri nezdinde diplomatik baskı artırıldı; Peker’e video kaydından sonra Tweet yasağı da getirildi. Başka bir hesaptan da olsa tweet atmaması rica edildi. Bu, tam anlamıyla bir dijital tecritti. Bir anda “Deli Çavuş” hesabındaki paylaşımlar durdu. Ardından Murat Ağırel, Sedat Peker’in kellesi için ödül konulduğunu uluslararası suç örgütlerine suikastı karşılığı ödül vaat edildiğini duyurdu. Erk Acarer, Peker’e suikast için önerilen paranın 5 milyondan 25 milyona çıkarıldığını yazdı. Son olarak da Peker’in Beykoz’daki evi silahlı saldırıya uğradı, evi korumakla görevli Yılmaz Günay 3 kurşunla yaralandı.

Ya akıllı olmazsak?

Ya akıllı olmazsak?

Mafya ağzının adliye kapılarından belediye salonlarına, siyasi sindirme operasyonlarından uluslararası ilişkilere kadar her zeminde kullanılmaya başlaması kaygılandırmalı bizi… Halka “akılsız” diyene “Sensin akılsız” der geçersiniz, ama “akıllı ol” diyerek parmak sallayan biri karşısında halk gerçekten tehdit altındadır. Dileyelim de, iktidardan sonra muhalefete de hâkim olmaya başlayan bu “akıl tutulması” bir an önce son bulsun.

Devlette devamlılık: Sedat Bucak örneği

Devlette devamlılık: Sedat Bucak örneği

Demirel gidiyor Özal geliyor, ya da Erdoğan’ın yerine Akşener hazırlanıyor, ancak yüzeydeki bu değişimler, devletin derin katmanlarını, Bucakları, Ağarları, Çakıcıları etkilemiyor. Kim bilir, belki de yüzeydeki değişime, bu derindeki dokunulmazlar karar veriyor.

Her gece ansızın?

Her gece ansızın?

Türkiye ve Yunanistan’ın sadece halkları, yemekleri, iklimleri, müzikleri benzeşmiyor, siyasi ve ekonomik halleri de benzeşiyor. Türkiye’de Haziran’da seçim var, Yunanistan’da Temmuz’da… Erdoğan gibi, Yunan Başbakanı Miçotakis’in popülaritesi de hızla eriyor. Ta Nea’daki son ankete göre iktidardaki Yeni Demokrasi Partisi’nin oyu yüzde 31’e düştü. Muhalefetteki SYRIZA ile aradaki fark, yüzde 6’ya indi. Halkın en büyük sorunu enflasyon… Yani hem Erdoğan’ın hem Miçotakis’in eriyişlerini durdurup enflasyonu unutturacak bir çareye ihtiyacı var. Ve maalesef eldeki en kullanışlı çare, yine Ege’de bir kriz yaratmak…

Millet İttifakı’nda HDP çatlağı

Millet İttifakı’nda HDP çatlağı

CHP’li Gürsel Tekin’in laf arasında söylediği bir söz, muhalefet ittifakının açık yarasını ortaya koymaya yetti. Tekin, “HDP’ye de bakanlık verilebilir” cümlesini, demokrasilerdeki doğal bir hak olarak ifade etti, ancak yandaş medya hemen bu cümlenin üzerine atlayıp “Altılı Masa HDP’ye bakanlık verecek” propagandasına başladı.

Altılı İttifak’ın önündeki tuzaklar!

Altılı İttifak’ın önündeki tuzaklar!

Polemiğe kapılmak yerine kamuoyuna güven verici bir ortak programla ve uyum içinde hareket etmek… ve en önemlisi, seçimi kazandıktan sonra yapılacaklarla ilgili, şimdiden bir yol haritası belirlemek… Dileriz bu örnekleri ders alarak izliyorlardır.

Sedat Peker, Batı’dan nasıl görünüyor?

Sedat Peker, Batı’dan nasıl görünüyor?

Batı’da Sedat Peker’i merak edenlere, anlamaya çalışanlara tarif ederken diyorum ki: “Amerika’da Al Capone’un anılarını yazdığını düşünün ya da Sicilya Mafyası’nın rüşvet defterini ele geçirdiğinizi… Peker’in ifşaatları o kadar önemli…”

Boşuna beklemeyin!

Boşuna beklemeyin!

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de onayını alan bu örnek iyi incelenmelidir. Orada yapıldığı gibi, seçim sonrası Meclis’te kurulacak bağımsız ve yetkin bir değerlendirme komisyonu ile mesleğine ihanet etmiş yargıç ve savcılar meslekten ihraç edilmeli, suç işleyenler yargılanmalıdır. Ardından hızla yargıda yeniden yapılanma başlamalı, çürüyen sistem en baştan inşa edilmelidir. Dilerim muhalefet ittifakı bunun için gerekli hazırlıkları yapıyordur.

Peker nihayet dağı kımıldattı!

Peker nihayet dağı kımıldattı!

Daha önce Peker’in iddialarını izlemekle yetinen muhalefet partileri, ayan beyan ortaya dökülen büyük soygun karşısında daha fazla sessiz kalamadı ve hep birlikte suç duyurusunda bulundular. Bunun hukuki anlamı yok; ama siyasi anlamı çok: Peker ifşaatları kararlı bir şekilde adım adım, bütün bu suç şebekesini yöneten asıl isme yürüyor. Ve muhalefet bu gelişmeyi görüp Peker’in ifşaatlarını gündeme taşıyor. Sırada üçüncü aşama var. Sanırım o aşamada da Peker, “Erdoğan iyi, çevresi kötü” sananları susturacak.

Küfür tekeli de Erdoğan’da

Küfür tekeli de Erdoğan’da

Cem Yılmaz’dan Gülşen’e, Tarkan’dan Şahan’a, Melek Mosso’dan Birce Akalay’a pek çok popüler kültür şöhreti, tweet’leri ya da sözleriyle iktidarın şimşeklerini üstüne çekiyor. Bu, biraz da onların hala sinmemiş olmasından ve sözlerinin geniş kesimde yankılanmasından kaynaklanıyor. Yoksa mesele din hassasiyeti olsa, aynı hassasiyeti, cami çıkışı eskortlarla buluşan imamlara, tarikat yurdunda tecavüze uğrayan çocuklara, çalıp çırparak kul hakkı yiyen iktidar mensuplarına, her Cuma bir ayet sallayan “Bakara makaracı” bakanlara da göstermezler miydi?

Kılıçdaroğlu kime öfkelendi?

Kılıçdaroğlu kime öfkelendi?

Belli ki, iktidarın çatırtısı işitildikçe, muhalefet üzerinde sermayenin baskısı da artıyor. İktidara aday olanların gözden kaçırmaması gereken bir şey var: “Devlette devamlılık esastır” diyerek bu kirli düzenin süreceğini vaat edenlerin, hukuksuzluktan mağdur olan öfkeli milyonlar karşısında en ufak şansı yok.

“Vakit yok, gemi batıyor artık…”

“Vakit yok, gemi batıyor artık…”

Erdoğan’ın “Hepimiz aynı gemideyiz. Batarsa hepimiz boğulacağız” sözleri eleştiriliyor. Gemiyi kayalıklara süren kaptan ile ayağında prangayla kürek çeken milyonların aynı gemide sayılmayacağı anlatılıyor. Ama sanırım bir yanlış anlama var: Erdoğan’ın açıklaması dikkatle okunursa sözlerinin muhatabının bizler, yani sıradan faniler olmadığı kolayca anlaşılabilir. Geminin asırlık kürek mahkûmları, yamakları, miçoları, kamarotları, ikinci sınıf yolcuları, Erdoğan’ın umuru bile değil… O, kendi eliyle büyütüp geminin başköşesine oturttuğu oligarklarına sesleniyor.

Erdoğan atakta!

Erdoğan atakta!

Seçim öncesi tavizler verip büyük uzlaşmalar vaat edebilir. Şimdiden Alevilere yaptığı türden jestlerle oy devşirmeyi deneyebilir. “Kim inanır” demeyin; Altılı masada umut görmeyen bazı muhalif kesimlerde, Erdoğan’ın zayıflığından yararlanarak taviz koparma işaretleri gözleniyor. Seçimin kaderini etkileyecek ittifaklar gelişebilir. Aylardır, havalı lüks araçlarla geldikleri parti kapılarında el sıkışıp sadece masa fotoğrafı veren altı liderin, yaptıkları şeyin bir altın gününden fazlası olduğunu kanıtlamasının vakti geldi de geçiyor. Girdiğimiz son düzlük, sonsuz sürprizlere ve tehlikelere gebe…

“Yazıklar olsun size!”

“Yazıklar olsun size!”

Ataol Behramoğlu, 12 Eylül’den sonra Maltepe Askeri Cezaevi’nde tuttuğu notlarda şöyle diyordu: “Belki 100 yıldır tekrarlanıp duran bir senaryonun yeni aktörleri gibiyiz. İyi ve akıllı insanlar, belli dönemlerde hapse atılıyor, işsiz bırakılıyor, posaları çıkarılıyor ya da öldürülüyor. Türkiye’de aydının neredeyse değişmez yazgısı…”

Erdoğan'ın tehlikeli oyunu

Erdoğan'ın tehlikeli oyunu

Erdoğan, Batı ile Rusya arasında, Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’ninkini Ali’ye giydirerek oynadığı bu tehlikeli oyunla, iktidarını korumaya çalışıyor. Ancak Şam yolunda girdiği arazide, daha önce kendisinin döşediği mayınlar birer ikişer patlamaya başlıyor. Dileyelim onun iktidara tutunmak için aldığı riskler, Türkiye’ye pahalıya patlamasın.

Sedat Peker saraya doğru gidiyor!

Sedat Peker saraya doğru gidiyor!

Sedat Peker’in konuşmaya başlamasıyla, 50 yıldır Türkiye’yi kana bulayan, kandıran, soyan “Kırkharamiler” çetesi, içerden ağır yara aldı. Açılan kara kutudan sürekli pislik akıyor. Peker’in çektiği her video, attığı her tweet, bize bu çetenin nasıl kan dökerek, bomba atarak, insan kaçırarak, şantaj yaparak semirdiğini, nasıl güçlendikçe devleti teslim aldığını ve Saray’a kadar tırmandığını gösteriyor.

En kritik döneme girdik!

En kritik döneme girdik!

Seçim öncesi en riskli döneme giriyoruz. Önümüzdeki kritik süreçte, AKP’nin eriyen iktidarını korumak için, bütün gücüyle güvenlik tuşuna basacağına dair sayısız işaret var: Ege’de kriz arayışı, Suriye’ye operasyon hazırlığı, HDP’ye kapatma davası, “Camide içki içtiler” propagandası, milislerin kışkırtılması… Operasyonlar ve provokasyonlarla kitlelerde güvensizlik hissi ve panik yaratıp “Bu kaos ortamını, ancak güçlü bir liderle aşarız” diyecekler.

Derin Devlet, Erdoğan’ı korumaya aldı

Derin Devlet, Erdoğan’ı korumaya aldı

#Erdoğan - #Kılıçdaroğlu mücadelesinin arka planında, devletin eski derin kanadı ile “artık yeter” diyen bir devlet aklının savaştığını düşünüyorum.Yeni karşısında eskinin şansı yok; tek endişe, daha önce sıkça kullandıkları, provokasyon dosyasını açmış olmaları!

#Erdoğan seçimi savaşla mı kazanacak?

#Erdoğan seçimi savaşla mı kazanacak?

İktidar uğruna genç kanların feda edileceği sıcak bir yaz kapıda… Dileriz bu kez muhalefet partileri, Erdoğan’ın seçim kazanmak için başlatacağı yeni bir savaşa alet olmaz, barıştan yana tavır alırlar.

Kılıçdaroğlu'nun ziyaretinde gözden kaçan detay!

Kılıçdaroğlu'nun ziyaretinde gözden kaçan detay!

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Roboski ziyaretini izleyenler arasında Uludere'nin mülki amirleri de vardı. Kılıçdaroğlu'nun toplantı yaptığı evin çatısında oturan kaymakam, ilçe emniyet müdürü ve jandarma komutanı ziyaretin sonuna kadar köyden ayrılmadı.

Eski Erdoğan iyi miydi gerçekten?

Eski Erdoğan iyi miydi gerçekten?

Davutoğlu ve Babacan’dan sonra AKP’nin çöküşünün hızlandığı doğru… Ancak özellikle Davutoğlu’nun cevap videosunda gösterdiği, “bizden önceki Erdoğan”, “bizden sonraki Erdoğan” kıyaslaması pek gerçekçi değil. Evet, 2002’deki Erdoğan’ın, 2022’deki Erdoğan’la ilgisi yok; ama bunun tek nedeni, yakın ekibinin onu terk etmesi değil…

Nuri Gökhan Bozkır konuşursa…

Nuri Gökhan Bozkır konuşursa…

Yandaş medya Bozkır’ın büyük bir MİT operasyonuyla Türkiye’ye getirildiğini söylese de muhtemelen bu, Ukrayna’nın drone karşılığı yaptığı bir teslimattan ibaretti. Bozkır, daha önce kendisiyle görüşen Toygun Atilla’ya “Hamlemitoğlu’nu ben öldürmedim. Devlet biliyor. Hedef şaşırtıp cinayeti benim üzerinden örtülmeye çalışılıyor” demişti. İşkence gördüğü belli fotoğrafı çekildikten sonraki ifadesinde cinayette rol aldığını kabullendiği bilgisi basına sızdırıldı. Gözden kaçan bir gerçek de şu ki, Bozkır’ın ifadesinde, cinayete katıldığı iddiasıyla adını verdiği dört kişi de, savcılık tarafından salıverildi.

Hırsız, kadı olunca…

Hırsız, kadı olunca…

Daha onlarca örnek var: Rant batağına saplanmış, rüşvete bulaşmış, yolsuzluk çarkının bir parçası haline gelmiş yargı çetesi, çökmekte olan sistemin en rezil parçasını oluşturuyor. Bu sistem yıkılacaksa onlar sayesinde değil, onlara rağmen yıkılacak ve gün geldiğinde savcı koltuklarından kalkıp sanık koltuğuna oturacaklar.

Levent Göktaş ve Sedat Peker

Levent Göktaş ve Sedat Peker

Bugün Sedat Peker’den sonra Levent Göktaş örneğinde, duvarda yeni bir gedik açıldığını görüyoruz. Derin kavga, bir kez daha gün ışığına çıkıyor. Yine eski bir “kahraman”, “hain”e dönüştürülüyor. İnşa edilen kanlı duvarın bir ucu Suriye’ye, bir ucu Saray’a dayanıyor. Devletin kirli sırlarının ortakları, “kullanılıp atılmanın”, büyük ranttan dışlanmanın acısıyla konuşuyor ya da “Konuşup hepinizi yakarım” tehdidiyle koruma veya ranttan pay istiyor. Bizler de bu kavgadan sızan bilgi kırıntılarından, duvarın tümünü görmeye, altından sızan kanın sırrını çözmeye, suçları, suçluları deşifre etmeye çalışıyoruz. Susurluk bir temizlenme fırsatıydı; kaçırıldı. Önümüzde yeni bir fırsat var. Duvardan çatırtı sesleri geliyor yine… Bakalım bu kez de az hasarla atlatacaklar mı, yoksa bu çatlarlar sayesinde duvarın tamamen yıkılmasının yolu açılacak ve ülke aydınlığa kavuşacak mı?

Zaho saldırısı

Zaho saldırısı

Saldırıyı kınayan herkes, hatta Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, siviller için başsağlığı mesajı yayınlarken CHP, saldırıya uğrayan büyükelçilik için Dışişleri Bakanı’na “geçmiş olsun” dedi. Bu da Erdoğan’ın “milli birlik havasında seçim” taktiğinin ne kadar işlevsel olabileceğini bir kez daha gösterdi. En kritik aylara girdik. Başta muhalefet olmak üzere herkesin her türlü provokasyona karşı son derece uyanık olması ve oyuna gelmemesi hayatî önemde…

20 Temmuz Darbe Bayramı

20 Temmuz Darbe Bayramı

Olağanüstü Hal, 7 kez uzatıldıktan sonra bir torba yasa içinde kalıcılaştırıldı ve 2024’e kadar uzatıldı. Yani Türkiye, 20 Temmuz darbesinin sonuçlarını, 7 yıl sonra gelecek yıl yapılacak seçimde bile hissedecek. “20 Temmuz Darbe Bayramı” bütün AKP’lilere kutlu olsun.

"Milli sırlar" ABD arşivinde!

"Milli sırlar" ABD arşivinde!

ABD yargısı bilgileri aldı, istihbaratla paylaştı, o bilgiler de ifşa edilmedi, muhtemelen Erdoğan’la pazarlıkta kullanıldı. Korkmaz’da da öyle olacak bence… ABD, Türkiye’de kimlerin rüşvet yediğini öğrenecek, Erdoğan’la görüşme masasına koz olarak getirecek. Biz ne rüşvet alanları öğrenebileceğiz, ne de o bilgiler karşılığı ne taviz verildiğini… Erdoğan’ın ikili görüşmelerde neden diplomatlar yerine aileden tercümanlar kullandığını şimdi daha anlıyoruz iyi değil mi?

Türkiye'nin solan kahkahası...

Türkiye'nin solan kahkahası...

Güne, haftaya bu haberlerle başlayan birinin içindeki tebessüm solmaz mı? Her gün Saray’ından nefret yayılan bir ülkenin sokakları öfke seliyle dolmaz mı? En ağır baskı dönemlerinde bile mizaha tutunmuş, zalime karşı hakkını taşlamayla savunmuş bir halk, dünyanın en az gülen halkı haline gelmişse, gerisini siz düşünün. Muhalefetin ilk iktidar vaatlerinden biri, “halkın yüzünü güldüreceğiz” olmalı…

Erdoğan’ın ordu korkusu!

Erdoğan’ın ordu korkusu!

Erdoğan’ın tek adam rejimiyle birlikte, ordu tamamen “Tak-Şak” düzenine geçti. Ancak 15 Temmuz deneyimi, o zeminin sanıldığı kadar sağlam olmadığını gösterdi. Şimdi Erdoğan, Silahlı Kuvvetler’deki cumhuriyetçilerden sonra, orduya yerleşmesine gözyumduğu kadroları da temizlemeye çabalıyor. Ama o işi büyük oranda Cemaat’e teslim ettiği için orduda kendi tabanı yok. O yüzden, kendi siyasi ömrüyle birlikte devşirdiği komutanların görev süresini de uzatarak iktidarını bir darbe tehlikesinden korumaya çalışıyor. İşi zor. Çok zor.

Erdoğan CNN’i neden aradı?

Erdoğan CNN’i neden aradı?

Savaşın ortasında Ukrayna’nın Türk işadamlarınca dolandırılması konusunda Türk Hükümeti’nin ne cevap verdiğini henüz bilmiyoruz; tek bildiğimiz, bu türden her katakullide olduğu gibi Koray Altınel’in de İçişleri Bakanı Soylu ile yıllara dayanan dostluğunu belgeleyen fotoğrafların olduğu… Erdoğan mı? Bu skandalda dahli var mı belli değil. Zaten Hande’yi aradığında yayında olduğunu da bilmiyormuş. Bayramını kutlamak için aramış.

Sedat Peker'in arşivi

Sedat Peker'in arşivi

Peker’in muhtemel bir suikast veya kaçırma tehdidine karşı, arşivini yedeklediğini veya birilerine emanet ettiğini varsayabiliriz. O yüzden iktidar açısından onunla uzlaşma dışında bir çare görünmüyor. Erdoğan’ın, Soylu’nun Mehmet Cengiz’in, Yıldırım Demirören’in ortaya çıkan bunca pisliğe tek kelimeyle cevap verememesi, bazısının Peker’i susturmak Dubai’ye aracılar göndermesi, suç ortaklarının çaresizliğini ve paniğini göstermiyor mu? Zamanında Kozmik Oda yerine Peker’in arşivini bastırmadıkları için dövünüyorlardır şimdi…

Batı, Erdoğan’ı yaşatma derdinde…

Batı, Erdoğan’ı yaşatma derdinde…

Batı, Erdoğan’ı devirme değil, yaşatma derdinde… Bu baskı rejimi yıkılacaksa dış dinamikle değil, dış dinamiğe rağmen yıkılacak.

Acıların kardeşliği

Acıların kardeşliği

Altılı Masa’dakiler tavanda buluşurken, tabanda buluşmanın daha kalıcı olacağına hükmettik. Tabanı genişletmeye, birlikte hareket etmeye, mücadeleyi büyütmeye karar verdik. Şimdi sırada Paris var. Konferans, gittiği her ülkede biraz daha büyüyerek, nihai toplantısını İstanbul’da yapmayı hedefliyor.

Erdoğan’ın kuru gürültüsü!

Erdoğan’ın kuru gürültüsü!

Krizlerden besleniyor Erdoğan, ama yol açtığı krizlerin ve açlık sınırındaki halka “Cambaza bak” demesi artık ona dışarda itibar, içerde oy kazandırmıyor. Dünya, mehterin ardında bir ordu olmadığını anladı; kuru gürültü de kimseyi korkutmuyor artık…

Cüneyt Arkın’a niye bu kadar üzüldük?

Cüneyt Arkın’a niye bu kadar üzüldük?

Bugün, vicdanının sesine ya da toplumun beklentisine göre değil, imaj danışmanlarının tavsiyesine, sponsor ve reklam ajansının hassasiyetine göre tavır belirleyen ve şöhretini riske atmaktan ölesiye çekinen starların eline kaldığımız için biraz da bu kadar üzgünüz, Cüneyt Arkın’ların yitip gitmesine…

Mücella Yapıcı onurumuzdur

Mücella Yapıcı onurumuzdur

Türkiye’de insanı savunmakla insana kıymanın arasındaki bedel farkı bu kadar yüksek işte… Ama Gezi direnişinin hıncıyla ve korkusuyla bu emirleri veren yetkililerin, o kanunsuz emirleri uygulayan doktorların, jandarmaların bir gün devranın döneceğini, asıl o zaman korkmaları gerekeceğini iyi bilmesi lazım. Mücella Yapıcı ve siyasi tutsakların onurunu böyle zedeleyemezsiniz. Ama bir gün bu yaptığınız onursuzluğun bedelini ağır ödersiniz.

Almanya, o fotoğrafı konuşuyor!

Almanya, o fotoğrafı konuşuyor!

Cuma günü, Almanya’nın Avrupa ve iklimden sorumlu Devlet Bakanı Anna Lührmann ile görüştük. Bakan’ın daveti üzerine gerçekleşen görüşmede, Dışişleri Bakanı Baerboch’un Ankara ziyareti öncesi Türkiye’de artan baskılar, siyasi tutsaklar, hapisteki gazeteciler, seçim hazırlığı gibi konuların yanısıra, Almanya’daki radikal gruplar sorununa da değindik.

Gelin biraz panik yaratalım!

Gelin biraz panik yaratalım!

Yasa maddesi, gündemdeki her konunun üzerine örtülebilecek, iktidarın her suçunu gizleyebilecek kadar geniş ve muğlak… İstenen de bu zaten: Gerçeğin ortaya çıkmasını önlemek, habercilerin cesaretini kırmak, bu korku ikliminde seçimi kazanmak… “Bilgi güçtür” derler ya; bilgisizlik de, güçsüzlüktür. Şimdi, bilgiden gelen gücümüzü koruma zamanı…

Trol ordusu silah bırakıyor!

Trol ordusu silah bırakıyor!

Kasada para suyunu çektikçe, çakma trol ordusu da çözülüyor. Sosyal medyaya sansür yasası, biraz da yenilmiş bu ordunun yerine emniyeti ve yargıyı sürmek anlamına geliyor. O nasıl yenildiyse, bu da yenilmeye mahkûm oysa…

“Adam gibi konuş lan!”

“Adam gibi konuş lan!”

Serkan Müdür, bir milletvekiline hakaret ederek belki amirlerinin gözüne girmiştir, ama muhalif cepheyi genişletmeye de ciddi katkı yapmıştır. Dileriz, sadece bir grup cesur vekilin değil, herkesin bu zorbalığın tehdidi altında olduğu artık anlaşılır ve bu tiranlığa karşı toplu tepki, ortak mücadele verilir.

Erdoğan’ın Kürt planı!

Erdoğan’ın Kürt planı!

Önemli olan Erdoğan’ın ne planladığından çok, bu tür planlara karşı muhalefetin ne yaptığı, nasıl bir aday çıkaracağı… Türkiye’yi kazanmak için, İstanbul seçiminde zafer getiren dayanışmanın yeniden kurulması şart… O dayanışmanın kurulması için de meydanı Erdoğan’a bırakmadan HDP ile diyalog şart…

AKP gün be gün eriyor

AKP gün be gün eriyor

Çıkar için Erdoğan’ın peşine takılanların, bir gecede karşı trene atlama yeteneğini iyi biliyoruz; devrildiği an bunu deneyeceklerdir. Ama fanatikler için durum zor: Onların gözbağının çözülmesi ve aya üç şerit yol döşenemeyeceğini anlamaları için ciddi bir rehabilitasyon süreci gerekecek.

Kılıçdaroğlu çoklu kıskaçta!

Kılıçdaroğlu çoklu kıskaçta!

Kılıçdaroğlu, her yerden saldırıya uğradığı bu fırtınada bu gemiyi seçime kadar batırmadan limana götürebilirse, sonrasında ülkeyi de bu tek adam rejiminden parlamenter demokrasiye taşıyabilir.

HDP ambargosunu koydu!

HDP ambargosunu koydu!

Demokraside halk iradesine inananların, parti kapatmaya karşı çıkanların, Kürt sorununun çözümünü Meclis’te görenlerin ve -en önemlisi- Erdoğan’ın yeniden seçilmek için yola döşediği mayınlardan kaçınanların, HDP’yi görmezden gelmekten vazgeçmesi, yeni Türkiye’nin inşası planlarına dâhil etmesi şarttır.

Asfaltın altı dere

Asfaltın altı dere

Derler ki, “Ankaralılar, şehirde gezinirken 20 derenin üzerinden geçerler de fark etmezler”. Çünkü hepsi yatağına gömülmüştür. “Asfaltın Altında Dereler Var” belgeselini izlerseniz görürsünüz: Dereler zamanla, onları yatağına diri diri gömen insanoğlundan intikamını acı almıştır.

Eskiye rağbet olsa...

Eskiye rağbet olsa...

Seçmen, gelecek seçimde, 20 yıl önceki depremin benzerini Erdoğan’a yaşatacak ve “Yettin artık, yenileri gelsin” diyecektir. Bu kez yeniler listesinde, 20 yıl önce adları öne çıkmayan isimler var: Kılıçdaroğlu, Demirtaş, İmamoğlu, Kaftancıoğlu, Yavaş…

Kasımda erken seçim...

Kasımda erken seçim...

HDP’yi kapatma davasını ve hızlanan tutuklama kampanyasını da bunlara ekleyin… İktidar, seçimin kilit partisini bertaraf edebildiği anda yeni bir mevzi kazanmış olacak. Kürtleri, “Bunlardan bize fayda yok” diye sandığa küstürmek bile AKP için büyük kazanım sayılır. Bunun için de ne gerekirse yapılıyor. Velhasıl ekonomik göstergelere, iç politik gelişmelere, diplomasideki dengelere bakılınca seçimi öne almanın, iktidar için çok daha akıllıca olacağı ve buna göre hazırlık yapıldığı çıkıyor ortaya… Dileriz muhalefet de hazırlığını buna göre yapıyordur

Aleviler tarih yazıyor!

Aleviler tarih yazıyor!

Biliyorsunuz, Aleviler Almanya’da kamu tüzel kişiliği statüsü kazandı, böylece Alevi inancı Almanya’da resmen tanındı. Türkiye’de bir yasaklar silsilesine dönüşen inanç, özgürlükçü bir siyasal iklimde, kültürle, sanatla, gençlerle kaynaşabiliyor, kadınla erkeği ayrıştırmak şöyle dursun, eşit statüye taşıyabiliyor. Cemevi’nden ayrılırken bu tabloyu yaratanları ve dünyaya bir örnek sunanları tebrik ettik.

İktidarın tetikçileri!

İktidarın tetikçileri!

Devletin çeteleşmesinin mimarlarından Akın Gürlek’in Adalet Bakan yardımcılığına terfi ettirilince bu tarihçe geldi aklıma… Erdoğan’ın yargı darbesinin tetikçisi, Özgür Özel’in tabiriyle iktidarın “adalet celladı”, siyasi davaların “seyyar giyotin”i, muhtemelen seçimde vekil yapılarak korumaya alınmaya çalışılacak. “Bununla kurtulur mu? Günahsız yere hapsettirdiği onca insanın ahı peşini bırakır mı” sorusunun cevabı, yukarıdaki tarihçede var. Kendisine, başkalarından esirgediği türde, adil bir yargılama ve ilahi adaletin yazacağı türden bir final dileyelim. Bakalım, ona ne türkü yazacaklar.

Ağzını topla!

Ağzını topla!

Küfür, bir rahatlama yolu olduğu kadar, bir kişilik zaafı, bir kontrol kaybıdır. Öfkeye yenilmenin, durumla başedememenin alametidir. Tıbbi ya da siyasi müdahale gerektirir. Erdoğan’ın Gezi’den gereken dersi almadığı anlaşılıyor. Gezi diliyle cevaplayalım: “Biz Mevlana değiliz, ağzını topla da gel…”

Davutoğlu ve Babacan neden sustu?

Davutoğlu ve Babacan neden sustu?

Siyaset, iklim değişince rüzgâra göre tavır alma yeteneği değil, fırtınada ortaya çıkıp rüzgâra karşı yürüyebilme cesaretidir. Savcı, sizin adınızı kullanıp davayı açmış, “Aranan lider Erdoğan”dır diyen hâkim de cezayı kesmiş. Suçsuz yere insanlar hapsedilmiş. Şimdi “Biz aslında mağdur değildik, bizi mağdur yazdılar” diye mağduru oynamanın bir hukuki yararı ya da siyasi getirisi var mı?

Erdoğan kaçmak değil, sultan olmak istiyor

Erdoğan kaçmak değil, sultan olmak istiyor

Kılıçdaroğlu’nun “Kaçacaklar” çıkışı, geçen haftaya damgasını vurdu. CHP lideri, Erdoğan’ın, Türkiye’de, ailesinin kontrolündeki bazı vakıflar üzerinden, ABD’deki bazı vakıflara yapılan milyonlarca dolarlık para transferini belgeledi ve bunu “Amerika’ya kaçmaya hazırlanıyorlar” diye yorumladı. Ancak –yaygın tabirle söylersek- “büyük resme” bakınca, olayın bunun ötesinde bir anlamı olduğu çıkıyor ortaya… Son dönemde yaşanan birçok gelişme, Erdoğan’ın aslında İslam dünyasının liderliği için yatırım yaptığını kanıtlıyor.

Acının kadınları...

Acının kadınları...

Suudi Arabistan’da 10 yıllık tutukluluğun ardından Mart ayında nihayet tahliye edilen Raif Badawi’nin eşi İnsaf’ın yüzü gülüyordu. Ama ülkesi Taliban’ın eline geçen Afgan yazar Hoda Khamosh, mutsuzdu. Bütün o kadınların acısı, Suriyeli şarkıcı Lynn Adib’in bir ağıdında dile geldi, sese dönüşüp salona yayıldı sanki… Acının kadınları, dünyanın sahipsiz olmadığını gösterdi; bir kez daha...

Kılıçdaroğlu tek kale oynuyor!

Kılıçdaroğlu tek kale oynuyor!

Birkaç ay önce, başkanlık yarışında şans tanınmayan Kılıçdaroğlu, peşpeşe yaptığı ataklarla mevcut adayları sollayıp öne geçiyor. İmamoğlu, yaptığı hatalarla kendi adaylığını baltalarken, Mansur Yavaş en önemli konularda ne düşündüğünü ısrarla gizlerken o, kararlı adımlarla rakip kaleye yürüyor. Erdoğan için bir yolunu bulup Kılıçdaroğlu’nu safdışı bırakmak, stadı yakmak , maçı çalmak ya da iptal ettirmek dışında yol kalmamışa benziyor.

Erdoğan tehlikeli bir oyun oynuyor!

Erdoğan tehlikeli bir oyun oynuyor!

Erdoğan, daha önce kendisine seçim kazandıran ve muhalefeti kendi safına çekmesini sağlayan milli güvenlik politikalarına dönüyor. Muhtemelen savaş nidaları eşliğinde ve sıkıyönetim gerginliğinde bir seçim planlıyor. Washington’dan gelecek telefonu heyecanla beklerken tabanına antiemperyalist lideri oynayarak, Ukrayna’ya SİHA satarken Rusya’ya göz kırparak yeniden seçilebilmeyi umuyor. Hem kendisi, hem Türkiye için çok tehlikeli bir oyun oynuyor.

CHP ağır ağır yön değiştirtiyor

CHP ağır ağır yön değiştirtiyor

Aday kim olursa olsun, CHP’nin açılımı, Türkiye’nin önünü açar. “İyi adam, ama seçilemez” yılgınlığı, “Mezhep tartışmasında kaybeder” türü değerlendirmeler ise, Türkiye’yi kötülerin zulmüne, tek mezhep egemenliğine, yeni cellatların eline mahkûm eder.

Genç seçmende CHP+HDP’nin oyu %46

Genç seçmende CHP+HDP’nin oyu %46

Demirtaş-Erkan Baş ittifakını düşünsenize… Bugünün baskısını en ağır şekilde yaşamış, aileden devraldıkları kayıplar, acılar, davalarla bedel ödemiş, bu derslerle dayanışmanın önemini idrak etmiş isimlerle, eski kalıpları kıracak, yepyeni bir siyaset mümkün… Çetin Altan ustaya inanın: Enseyi karartmayın!

Atatürk yaşasa bugün hapisteydi

Atatürk yaşasa bugün hapisteydi

30’larının sonunda o artık “ülkeyi yıkmaya kalkışmak”la suçlanan bir asi idi. Gıyaben idamına ve mallarının haczine karar verildi. Anadolu yoluna çıktığında, boynunda sarayın idam fermanı asılıydı. Gençliğini bugün yaşıyor olsa, muhtemelen bir hapishane hücresinden Saray’a bakıp “Hep oradaki adamın başının altından çıkıyor bunlar” derdi: “Sarayı başına yıkmadıkça rahat yok.”

Kürtçenin kelepçesi çözülecek!

Kürtçenin kelepçesi çözülecek!

CHP lideri, grup konuşmasında hem Aynur Doğan’a hem Kürtçe şarkısına sahip çıktı. Aynur Doğan da “Biz, kaslarınızı güçlendireceğiniz kum torbaları değil, yüreğinizi ve vicdanlarınızı güçlendirmenin fırsatlarıyız” diyerek yasağa tavır aldı. Unutmayalım: Yasaklanan dilin ve habire kışkırtılan nefretin yegâne ilacı, iki dilde, hep bir ağızdan barış türküleri söylemektir.

SADAT ve Kılıçdaroğlu!

SADAT ve Kılıçdaroğlu!

Kılıçdaroğlu istihbaratı almış olmalı ki, son derece yerinde ve etkili bir hamle ile SADAT ‘ın kapısına dayandı ve “Ne hazırladığınızı biliyorum. Ayağınızı denk alın” mesajı verdi. SADAT, aldığı emrin gereğini yapamazsa, bu rüzgâr, tıpkı Ecevit gibi Kılıçdaroğlu’nu da en çok oy alan parti lideri konumuna çıkarabilir.

Can Dündar'dan Demirtaş’a açık mektup...

Can Dündar'dan Demirtaş’a açık mektup...

Cezaevinden yazdığınız ve hayat arkadaşınız Başak Demirtaş aracılığıyla ulaştırdığınız mektubu aldım. İsme yazılmış olsa da mektup kamuoyuyla paylaşıldı. Ben de bu cevabî mektubu cezaevine yollarken, kamuoyuyla da paylaşmak ve önerilerinizin bir kısmının hayata geçmeye başladığından hem sizi, hem kamuoyunu haberdar etmek istedim.

Kaftancıoğlu kazanır, Erdoğan kaybeder

Kaftancıoğlu kazanır, Erdoğan kaybeder

Bundan sonra olacakları, bundan önce olanlar söylüyor bize: Bütün bu yasaklar, Erdoğan’la birlikte tarihin çöplüğüne gidecek. Bugünün yasaklıları siyasetin zirvesine yerleşecek. Siyasi direktifle o yasakları koyan yargıçlar hapse girecek. Ve onlara “rakiplerimi temizleyin” direktifi veren Erdoğan, bir yolunu bulup kaçamazsa çok ağır bedel ödeyecek. Peşinden de “Keşke tarihten ders alsaydı da, kendisi bunları yaşamasa, ülkeye de bu felaketi yaşatmasaydı” denilecek.

Almanya Merkel'e kızgın!

Almanya Merkel'e kızgın!

Türkiye bir dönem dünyada kendi kendine yeten az sayıda ülkeden biriydi. Bugün buğday ihtiyacının yüzde 37’sini ithal etmek zorunda… Ve bu ithalatın yüzde 70’ini Rusya’dan yapıyor. Rusya’dan tarım ürünleri ithalatında Türkiye bu yıl Çin’i sollayıp birinci sıraya geçti. Ayçiçek yağında, arpada, kepekte, küspede de durum aynı: Türkiye, Rusya’nın en büyük ithalatçısı durumunda… Doğal gaz ithalatının üçte biri de Rusya kaynaklı… Ülkeye gelen Rus turistlerin sayısı bir süre önce Alman turistleri aşarak birinci sıraya yükseldi. Hal böyle olunca elbette 34 askerinizin Ruslarca öldürülmesine sessiz kalır, Kremlin kapısında bekletilerek aşağılanmaya razı olur, Ukrayna’nın işgaline yüksek sesle karşı çıkamazsınız. Türkiye, Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmak için, acilen, hem kendi kaynaklarını, hem de alternatif kaynakları seferber etmelidir.

“Şiddet dalgası” mı geliyor?

“Şiddet dalgası” mı geliyor?

AKP’den kopan halkı yeniden şiddet sarmalına sürükleyip korkutma ve tek adamın çevresinde toplama planı ortada ve bu kez toplumun giderek büyüyen sığınmacı öfkesinin kullanılacağı belli… Ne yazık ki, Özdağ, sığınmacı siyasetiyle bu planın değirmenine suç taşıyor. Davutoğlu’ndan açıklaması beklenen tertibi hepimiz çok iyi biliyoruz artık… Ondan öğreneceğimiz bir şey yok; sadece ülkeyi bu kez bu korkunç tuzaktan nasıl koruyacağımızı düşünmemiz gerekiyor.

Erdoğanlaşma tehlikesi!

Erdoğanlaşma tehlikesi!

20 yıldır biriken öfke öyle büyük ki, hiç kimse yeni bir Erdoğan ihtimaline tahammül edecek halde değil… Özür dilerken bile bildiğini okuyan bir siyaset, ne Erdoğan’ın alternatifi olabilir, ne Türkiye’nin yarın umudu… Sadece susarak popülaritesini artıran Mansur Yavaş ve İmamoğlu’nun fazla öne çıktığından rahatsız CHP Genel Merkezi, İstanbul Belediye Başkanı’nın konuştukça batışını keyifle izliyordur sanırım.

Neden korkuyorlar?

Neden korkuyorlar?

Danıştay’da iptal kararının görüşmelerine, oradaki kadın avukatların direncine, genelde kadın hareketinin yükselişine bakınca, herhalde “biz çekildik” demenin çekilmeye yetmeyeceğini görmüşlerdir. Belli ki kadınlar, “Geleneksel aile yapısı” ambalajı içindeki şiddet evlerine daha fazla tahammül göstermeyecek. İstanbul Sözleşmesi, yaşatmaya devam edecek.

Kan parası...

Kan parası...

Türkiye, Erdoğan’ın Riyad’a gideceğini Reuters’in haberinden öğrendi. Türkiye toprağında katledilen bir gazetecinin kanı üzerinden nasıl bir kirli pazarlık yapıldığını ise henüz bilmiyoruz.

Ne yapmalı?

Ne yapmalı?

Önemli olan, kitlelerin yenilmişlik hissini aşacak, kralın çıplak olduğunu duyuracak ve insanlara ne kadar kalabalık olduklarını hatırlatacak, Gezi’ci, barışçı eylemler… Şu an toplumun her şeyden çok, bu “engerekler ve çıyanlar” karşısında çaresiz, güçsüz, yalnız olmadığını hissetmeye ihtiyacı var. CHP liderinin dediği gibi, “ya bu seferberliğe katılın ya da çekilin.”

Aman dikkat, uzatmalar oynanıyor!

Aman dikkat, uzatmalar oynanıyor!

Bu maç çoktan bitti; çevirmenin yolu yok. Ama herkesin, evet herkesin, uzatmalarda kalkışacakları kışkırtmalara, kazacakları kuyulara karşı uyanık olması şart…

Bizim tetikçinin izi bulundu!

Bizim tetikçinin izi bulundu!

Tetikçilerin, azmettiricilerin, uyuşturucu kaçakçılarının ardında hep aynı isimlerin çıkması, hemen hepsinin de devletin istihbarat teşkilatıyla ilişkili olduklarını açıklaması tesadüf mü? Yoksa suçluları yakalamakla yükümlü devletin bizzat kendisi, devasa bir suç örgütü haline mi geldi?

Sarayın dalkavukları!

Sarayın dalkavukları!

Saray’dan son gelen iftar görüntülerinde yeni bir şey yok. 12 Eylül’de Kenan Evren’in kapısında kuyruk olanlar, şimdi kendilerine yeni bir Sultan buldu, oraya kapılandılar. Ekonomi krizdeymiş, halk açlık sınırındaymış, cezaevlerinde işkence varmış, ülkenin bir kuşağı harcanmış umurlarında değil… Batmakta olan geminin güvertesinde, kaptanla fotoğraf çektirmenin keyfini yaşıyorlar. İsimlerinin “karanlık bir devrin çalgıcıları” olarak anılacak olmasından da zerrece rahatsızlık duymuyorlar.

Sedat Peker de Bahçeli'yi kurtaramaz!

Sedat Peker de Bahçeli'yi kurtaramaz!

Tek adam iktidarını inşa sürecinde desteği istenen Sedat Peker, şimdi de tek adam iktidarının çöküş sürecinde son çare olarak yardıma çağırılıyor. Erk Acarer’in haberinden öğreniyoruz ki, AKP ve MHP’den birer milletvekili “Bahçeli’ye destek ver, af çıkaralım” teklifiyle kapısını çalmış, ama Peker, onlara bekledikleri can simidini uzatmamış. “Artık sizi ben bile kurtaramam” demiş olabilir. Eh, kan akıtan duşun suyu da kesildi. Ne olacak şimdi?

Silivri’nin işkencecileri...

Silivri’nin işkencecileri...

Silivri’nin işkencecileri, bu devrin geçeceğini, adlarının öyle kolay unutulmayacağını, bugün emirle işledikleri suçların sorumluluğunun yarın üzerlerine kalacağını bilmeli… Ve elbette hesabı sorulacak bu insanlık suçuna ortak olmaktan çekinmeli…

“Aile birliği”niz batsın!

“Aile birliği”niz batsın!

Elbet kadın mücadelesi, sonunda maganda şiddetini ağır suç haline getirmekle kalmayacak, insan canının erkek egemenliğinden daha kıymetli olduğu bir yeni ilişki modelini de beraberinde getirecektir.

Kobani operasyonu: Neden şimdi?

Kobani operasyonu: Neden şimdi?

Kobani operasyonlarının 8 yıl sonra yeniden başlatılmasının ve 91 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarılmasının nedeni ne olabilir? Bir: HDP’yi kapatmaya yeni bir bahane üretmek… İki: Kürt seçmeni sandığa küstürmek… Üç: Seçim hazırlığı…

Batı demokrasisi tehlikede

Batı demokrasisi tehlikede

Avrupa Birliği’ni terk eden İngiltere… Halkın üçte birinin demokrasi karşıtı olduğu Almanya… Ve halkın üçte birinin aşırı sağa yöneldiği Fransa… Yaşlı kıta, Ukrayna savaşı nedeniyle gözlerini Rusya’ya çevirmişken, asıl yıkıcı bomba, kendi içinde patlıyor.

Kılıçdaroğlu tutuklanır mı?

Kılıçdaroğlu tutuklanır mı?

Mahkeme, tedbir kararına uymayanlara, şikâyet olursa, altı aya kadar disiplin hapsi verebiliyor. Tabii Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığı var; ama Meclis’i koruyan bu zırh, çoktan yırtıldı. Seçim için son bir yıla girilirken, “Avrupa’nın en çok insan hapseden lideri”, iki önemli rakibinden Selahattin Demirtaş’tan sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nu da hapsettirmeyi dener mi?

Diyanet dokunulmazlık istiyor!

Diyanet dokunulmazlık istiyor!

Yargının inanca göre düzenlenmesine göz yumarsak, şeriata geçmişiz demektir. Bu, çağdaş Türkiye’nin sonu olur. Diyanet’e “Burada dur” demenin zamanıdır.

Yoksulluk propagandası seçim kazandırmaz!

Yoksulluk propagandası seçim kazandırmaz!

Muhalefetin dilini değiştirmek için, onlara her gün Macaristan’ı, Venezüella’yı hatırlatmak ve “yoksulluğu değil, nasıl çözeceğinizi anlatın” demek gerekiyor.

Seçimle gitmezler mi?

Seçimle gitmezler mi?

Macaristan’ın otoriter lideri Orban’ın seçimi 5. kez yeniden kazanması, Erdoğan’ın seçimle gideceğine inanan çevrelerde hayal kırıklığı yarattı. Haksız değiller: Türkiye ile Macaristan arasındaki benzerlikler o kadar çok ki…

Ekonomik kriz Erdoğan’ı götürür mü?

Ekonomik kriz Erdoğan’ı götürür mü?

Bence kriz her diktatörü götürür de; halkı, önce iktidarın elinde rehin olmaktan kurtarmak, sonra da ülkenin sahipsiz olmadığına inandırmak şart...

Erdoğan yükselişe geçti!

Erdoğan yükselişe geçti!

AKP’nin 20 yıllık yorgunluğuna, yaşanan ağır ekonomik krize ve ülkenin yüzde 70’inin gözünü bir alternatif arayışına çevirmesine rağmen muhalefet, kendisinden beklenen birlikteliği sağlayamaz ve iç çatışmalarda boğulur da Erdoğan’ın önünü açarsa, bunun onlara siyasi bedeli, çok ama çok ağır olur. Ama daha önemlisi, böyle bir ihtimal, Türkiye’ye çok pahalıya malolur.

“Akıllı ol”alım!

“Akıllı ol”alım!

Tehdit edenleri gizleyen koruma kalkanı, bu tehditlerin tek bir merkezden geldiğine kanıt sayılabilir. Diyarbakır ve muhalif gazeteciler, bu tehditlere on yıllardır alışkın… Şimdi tehdit, bütün Türkiye’ye yayılıyor. Bazı tehditler sonuç veriyor, bazılarında geri tepiyor. Altan, “işimize bakalım” deyip geçti. Süleyman Soylu’nun Türkiyesi böyle Teksas’a dönüştü işte… Ama bir kez daha gördük ki, yol kesen çeteleri teşhir etmekte, tehditlerini alenileştirmekte ve karşı karşıya olduğumuz belayı tüm dünyaya haber vermekte yarar var. Onların gözü bizdeyse, bizim de gözümüzün onlarda olduğunu bilsinler.

Avrupa’nın ruh hali...

Avrupa’nın ruh hali...

Türkiye belki İkinci Dünya Savaşı’nın dehşetinin dışında kaldığı için, belki ekmek kavgası her derdin önüne geçtiği için Ukrayna savaşını gündemine almıyor; ama Batı kamuoyu, 1945’ten beri belki de en büyük travmasını yaşıyor. Dileyelim, korkular haklı çıkmasın.

Bu ne yüzsüzlük?

Bu ne yüzsüzlük?

Bu zulmün, bu arsızlığın, bu yüzsüzlüğün sona erdiği gün, et kuyruğundakilerden trafik sıkışıklığındakilere, doğalgaz faturası ödeyemeyenlerden taksi bulamayanlara kadar herkes için toplu kurtuluş günü olacak. Peşlerinden diyeceğiz ki: “İnsan hayatı ucuz olduğu için bu cüreti buluyorlardı. İnsan hayatını kıymetlendirdik. Ortalık rahatladı.”

Polis içinde tarikatlar savaşı!

Polis içinde tarikatlar savaşı!

Hukukçu Ayhan Erdoğan, Birgün Gazetesi’ndeki söyleşisinde bu polis şiddetinin arkasında “tarikatlar çatışması” olduğunu söylüyor. Bu tez doğruysa Emniyet içindeki bir tarikat, hükümeti desteklemeyen bir tarikat aleyhine devlet gücünü kullanıyor demektir.

Öfke büyüdü, polis de durduramayacak!

Öfke büyüdü, polis de durduramayacak!

O kadar çok insan, o kadar çok çevre düşman ilan edildi ki, bu toplumun asıl düşmanının, onları düşman ilan edenler olduğu daha net anlaşıldı. Toplum, sarayın diktiği ve zorla giydirmeye çalıştığı üniformayı giymeyi reddediyor. Sadece son 24 saate bakmak yeterli: Tepki, duruşma salonlarından meydanlara, caddelerden kampüslere yayılıyor ve artık öfkeyi ne polis, ne cop, ne tazyikli su durdurabiliyor.

Gezi’nin karar günü

Gezi’nin karar günü

5 yıldır süren Gezi Davası’nda bugün karar bekleniyor. Davada Osman Kavala ve Mücella Yapıcı hakkında, “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet, 6 sanık için de 120 yıla kadar hapis isteniyor. Kavala, 1600 gündür Erdoğan’ın elinde tutsak… Saray, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğini riske etmek pahasına sürdürüyor inadını…

Son gelişmeler ABD’nin projesi mi?

Son gelişmeler ABD’nin projesi mi?

Erdoğan, ne oldu da “değerli yalnızlık” adı altında dünyaya “eyyy” diye ayar verme huyundan vazgeçerek çok yönlü diplomasi atağına geçti?

Oligarkların yeni adresi Türkiye mi?

Oligarkların yeni adresi Türkiye mi?

Önceki gün Jack’in adresinden Roman Abramovich’in jeti LX-Ray’in İstanbul’da olduğunu öğrendik. Ondan birkaç gün önce İngiltere, Abramovich’in İngiltere’deki tüm mal varlığının dondurulduğunu ve seyahat etmesinin yasaklandığını duyurmuştu. Rus oligarkın jetinin bu kararın hemen ardından İstanbul’a inmesi, elbette aklımızaşu soruyu getirdi: Oligarkların yeni adresi Türkiye olabilir mi?

AKP dibe vurdu ama…

AKP dibe vurdu ama…

Ortada ideolojik sadakat, din hassasiyeti, ilkeli tavır filan yok; cehaletten beslenen bir liderin hipnotize ettiği fanatik kitlenin, onun peşinden uçtuğunu sanarak uçurumdan düşüşü var. Dileyelim de, onlar at gözlükleriyle yere çakılmadan önce ülkenin diğer üççeyreği bu düşüşü durdursun, uzun sürmüş bu hipnoz son bulsun.

AKP, Öcalan’la görüşüyor mu?

AKP, Öcalan’la görüşüyor mu?

“Abdullah Öcalan’ın Demirtaş’ın mesajlarından rahatsız olduğunu” bizzat Erdoğan açıkladı.Buradan Saray’ın yine İmralı ile görüşmeler yaptığı anlaşıldı. Avrupa’da Kürt hareketinin önde gelen isimlerinden birine bu görüşmeleri sordum; yalanlamadı: “AKP, köşeye sıkıştı. Her yolu dener. Ama Erdoğan’a bizden ekmek çıkmaz” dedi.

Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır gezisi

Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır gezisi

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iki ertelemeden sonra, yarın Diyarbakır’a gidiyor. CHP lideri, gezi öncesi çapraz ateş altında... Bir yanda, ittifak içindeki muhafazakâr ortakları var, öte yanda ittifaktan dışladığı HDP… İki taraf da CHP’yi eleştiriyor.

Demokratik Türkiye arayışı...

Demokratik Türkiye arayışı...

Hafta sonu Berlin’de “Demokrasi ve Özgürlük Konferansı” toplandı. Yaklaşık 200 kişiydik. Siyasetçiler, aktivistler, sivil toplum kuruluşu yöneticileri, akademisyenler, hak örgütlerinin temsilcileri… Yakınlarını faili meçhul cinayetlere kurban vermiş anneler, kayyum rektöre direnen öğrenciler, ormanını savunan inisiyatifler, İstanbul Sözleşmesi’ni geri isteyen kadınlar, Kürtler, Türkler, Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler… Barış akademisyenleri, KHK’lılar, cinsel ayrımcılık mağdurları, sürgünler…

Bu savaşı Zelenski kazandı!

Bu savaşı Zelenski kazandı!

Bir ay öncesine kadar pek kimsenin ciddiye almadığı, Batı’nın kuklası olarak görülen bir eski komedyendi. Bugün bütün dünyanın saygıyla izlediği, ülkesini savunan bir kumandan…

Kime karşı, kimin yanındayız?

Kime karşı, kimin yanındayız?

Bizim safımız, işgale direnen Ukrayna halkının, kendi iktidarına kafa tutarak barış isteyen Rusların, trenden tekmelenerek indirilen Afrikalıların, evini terk edip sınır boylarında kendine yeni yurt arayan mültecilerin, dünyanın dört bir yanında savaşa karşı yollara dökülerek kendi hükümetlerini harekete geçmek mecburiyetinde bırakan milyonların safıdır.

Ankara Kiev’le Moskova arasında sıkıştı!

Ankara Kiev’le Moskova arasında sıkıştı!

Erdoğan, Cuma namazı çıkışı ayaküstü yaptığı konuşmada Batı’yı bol bol nasihat çekip ciddi, kararlı bir tutum sergilememekle eleştirdi.Oysa asıl Ankara bol bol nasihat çektiği halde ciddi, kararlı bir tutum sergileyemiyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Rusya’yı Konsey üyeliğinden çıkarma kararı alırken Türkiye çekimser kaldı.

Yeniden demokrasi arayışı...

Yeniden demokrasi arayışı...

Altılı mutabakatın içinde bugünkü krizin sorumluları var; HDP yok. En büyük zaafı burada… Yine de tarihi bir başlangıçtır. Ortak fotoğraf, ortak imza, ortak metin, gecikmiş de olsa hayati önemdedir. Ancak unutulmamalı ki toplumun şu andaki önceliği, rejimin niteliği değil, mutfağındaki yangın… Şimdi acilen o yangının, bu rejimin sonucu olduğunun anlatılması ve bu ittifakın alternatif çözüm yolunun gösterilmesi gerekiyor. Türkiye’ye hayırlı olsun.

Türkiye’nin intikamını Ukrayna mı aldı?

Türkiye’nin intikamını Ukrayna mı aldı?

Türkiye, füze satın aldığı ülkeyle, drone sattığı ülkenin savaşını uzaktan izliyor. Savaşı füze aldığı ülke kazanırsa, sattığı drone’lar kendisine hatırlatılacak; drone sattığı ülke kurtulursa, aldığı füzeler başına dert olacak. Görünen o ki, her şartta Ankara, bu savaştan kayıpla çıkacak.

Türkiye’yi bekleyen tehlike...

Türkiye’yi bekleyen tehlike...

Türkiye, en zayıf döneminde, kıyasıya bir bilek güreşinin tam ortasında kaldı. Üstelik yalpalayan diplomasisi yüzünden kimsenin güvenmediği bir aktör durumunda… Rusya’dan S-400’leri alma ısrarıyla ABD ve NATO’nun desteğini kaybetti. Suriye’de cihatçıları destekleyerek, tam savaş öncesi Ukrayna’ya silah satarak da Rusya’yı kızdırdı. Şimdi silah aldığı Rusya, silah sattığı Ukrayna ile savaşırken arada sıkışmış durumda… Tutarsız dış politikasının bedelini ödeyecek şimdi.

Sedat Peker iade edilir mi?

Sedat Peker iade edilir mi?

Adalet Bakanlığı hemen Birleşik Arap Emirlikleri’nden Peker’in iadesini istedi. Ama Ankara, Dubai’de suskun oturan bir Peker’i, Türkiye’de hapiste tutulan bir Peker’e tercih edecektir. Birkaç nedenle: Birincisi, çektiği her videoyla birkaç bakan ve bürokratı deviren ve son videosunda Saray’ı deşifre sözü veren Peker’in dillere destan arşivi… Peker, Türkiye’ye iade edilir ya da kaçırılırsa o arşivin ortaya saçılma ihtimali büyük. Erdoğan, bunu göze alamaz.

Bildiğimiz dünyanın sonu geldi!

Bildiğimiz dünyanın sonu geldi!

Ukrayna krizi, “bildiğimiz dünya”nın sona erdiğini bir kez daha ortaya koydu. Görünen yeni tabloda, neredeyse çaresiz halde ve darmadağın görünen Batı dünyası ile güç politikasıyla sonuç alan, mevzi kazanan Rusya-Çin dayanışması karşı karşıya... Soğuk savaşta sıcak çatışmayı engelleyen güçler dengesi, alt üst oluyor sanki…

Savaş kapıda, Türkiye tehlikede…

Savaş kapıda, Türkiye tehlikede…

Görünen köy, kılavuz istemez: Türkiye’nin tam ortasında kalacağı ve kararlarında çok zorlanacağı bir savaş olacak bu…

"Geçcek"le zil takıp oynadık! #Tarkan

"Geçcek"le zil takıp oynadık! #Tarkan

Tarkan, bir kısmı iktidara yanlamış, bir kısmı üç maymuna yatmış, pek azı riski göze almış bir dünyanın içinden cesaretle seslendi. Tam da toplumun kedere boğulduğu bir dönemde bu çilenin biteceği müjdesini, zilleri takıp oynayacağımız günün haberini verdi.

İktidarda seçim hazırlığı hızlandı!

İktidarda seçim hazırlığı hızlandı!

Tek sesli bir kampanyanın ardından, seçimi baraj, sandık, sayım hileleriyle almayı umuyor. Olacağı, yine tarihten bir örnekle haber verelim: Evren’in anayasasına yüzde 92 ile kabul veren halk, çok da değil, bir yıl sonra Evren’in “oy verin” dediği partiyi yüzde 23’le sandığa gömerken, “seçmeyin” dediği lideri yüzde 45’le iktidar yaptı. Kıssadan hisse: Bazen diktatör olmak bile, her dediğini yaptırmaya yetmeyebilir.

MİT dokunulmaz mı?

MİT dokunulmaz mı?

Görünen o ki, MİT, hükümetin yumuşak karnı… Oraya dokunulmasını asla istemiyor. Erdoğan darbe gecesi MİT Müsteşar’ına ulaşamadığını söyledi; “Darbeyi eniştemden öğrendim” dedi. Ama Müsteşar, ne hükümete, ne Meclis’e bunun hesabını vermedi. “Bu nasıl istihbarat teşkilatı” diye sorsanız, “devlet sırrıdır, soramazsın” diyecekler. Kusura bakmasınlar: istihbarat teşkilatı, devletin değil, ailenin sırrını korumaya başladı mı, bunun hesabını sormak gazeteci için sadece hak değil, daha çok sorumluluktur.

Erdoğan'ın en büyük rakibi...

Erdoğan'ın en büyük rakibi...

Halk, artık vaat dinlemekten yoruldu, hizmete bakıyor. Yerelde başarısını gördüğü yöneticiyi daha yükseklere taşıyor. “Büyük bir kenti başarıyla yönetebildiyse, Türkiye’yi de aynı başarıyla yönetir” diye düşünüyor.

Bütün suçu Erdoğan'a yıktılar...

Bütün suçu Erdoğan'a yıktılar...

Unutmayalım ki, Türkiye’nin çıkışı, sadece Erdoğan’dan kurtulmakta değil, Erdoğan’ın temsil ettiği zihniyetten kurtulmakta…

Kiev gezisi öncesi Bozkır hediyesi

Kiev gezisi öncesi Bozkır hediyesi

Erdoğan, kritik zirve öncesi Bozkır’ı susturarak onun söyleyecekleriyle oluşabilecek krizi de şimdilik önlemiş olmayı umuyor. Ama bu dosyanın öyle kolay kolay kapanmayacağını en iyi kendisi biliyor.

Kavala ve Demirtaş nefreti!

Kavala ve Demirtaş nefreti!

“Biz ezip geçelim, hukuku sonradan ona uydururuz” diyen Süleyman Soylu çizgisi galip çıkıyor. Kayda geçelim: AKP, uçuruma doğru gaza yüklendi son 3 günde…

Daha da gaddarlaşacaklar

Daha da gaddarlaşacaklar

Daha da gaddarlaşacaklar. Seçime doğru, bir savaş kabinesi kuruyorlar ağır ağır… Küfürbaz trol çetelerini büyütüyorlar. Gazetecileri tutukluyor, kanalları kapatmakla tehdit ediyorlar. “Milli hassasiyet” adı altında tam sansür hazırlığı yapıyorlar. “Biz yıkalım, hukuk arkadan gelir” lafını eleştireni görevden alıp, “Hukuku boş ver yıkıp geçelim” diyeni baş tacı ediyorlar. Polis devleti, seçim günü için yığınak yapıyor.

“Bozkır ne anlattı?” korkusu...

“Bozkır ne anlattı?” korkusu...

Bir terör örgütüne yardım yataklık var mı peki? Evet var. Hükümetin bir terör örgütüne yardım ettiği aşikâr… Ve gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu var.

Pozitif muhalefet zamanı!

Pozitif muhalefet zamanı!

Uzayıp giden buluşmalar serisi, maalesef akla, “istikşafi görüşmeler” başarısızlığını getiriyor. Liderlerin evcilik oynar gibi birbirlerine gidip gelmesi, fakat bir türlü beklenen ortak fotoğrafı vermemesi, her görüşmeden sonra “Yine somut bir sonuç yok” hayal kırıklığı yaratıyor.

Silah ticaretinin kilit ismi: Bozkır

Silah ticaretinin kilit ismi: Bozkır

Bozkır, Türkiye’ye getirilmiş ve ifadesi alınıyorsa, devlet içinde epey bir kesimin başı dertte demektir. Bozkır bildiklerini, yaşadıklarını mahkemede anlatırsa, öncelikle onu getiren Milli İstihbarat Teşkilatı için bir hayli sıkıntı yaratır.

Almanların kıskandığı havaalanı...

Almanların kıskandığı havaalanı...

AKP’nin, “en büyük, en hızlı, en kazançlı” inşaat hırsı, müteahhitlere kazandırıyor belki, ama can alıyor ve risk yaratıyor. Erdoğan’ın “amma da çabuk bitirdiler” diye böbürlendiği müteahhitlerin yaptığı kargo terminalinin çatısının nasıl çöktüğünü, aynı 5’li çetenin işlettiği Kuzey Marmara otoyolunun nasıl ilk karda kapandığını gördük. Tabii alanın kurulduğu yer konusunda başta yapılan uyarıların ne kadar yerinde olduğunu da…

Şiir, anayasaya aykırıdır!

Şiir, anayasaya aykırıdır!

Cesaretin nasıl Covid’den hızlı yayıldığına tanık olduk. 24 saat geçmeden, Sezen’in şiirden manifestosu, kuşdili dahil 35 dile çevrilmiş, dünyaya yayılmıştı. İktidar-sanat ilişkisi literatürüne girecek bir sahneye tanıklık ettik. Bir kez daha gördük ki, “Şiir anayasaya aykırıdır” ve Sezen gibi sanatçılar, iktidarın sağlığına zararlıdır.

Yumruğu ödüllendiren, yumruğa hazır olmalıdır!

Yumruğu ödüllendiren, yumruğa hazır olmalıdır!

Saldırganı ödüllendiren Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, sadece o çocuğun değil, bütün ülkenin adalet duygusunu yumrukladı. Şimdi 12 yaşındaki o çocuğa, bir başka ülke gerçeğini öğretmek boynumuza borçtur: Bu ülkede adalet, geç de olsa, yerini bulur.

Son anketin çaldığı alarm zili!

Son anketin çaldığı alarm zili!

Ne yazık ki, merkez siyasette, sol ittifakta, barolarda bir türlü ortak bir paydada bir araya gelemeyen bir muhalefet görüntüsü var. Güçlü bir toplumsal seferberlikle sağlam bir demokrasi cephesi kurulamazsa bir baskın seçimde Türkiye’nin işi zor.

Anayasa Mahkemesi de düştü!

Anayasa Mahkemesi de düştü!

Anayasa Mahkemesi’nin “Tutuklulukları yasadışıdır” kararıyla salıverilmiş biri olarak, bu görüşe katılmam zor. Yüksek Mahkeme’nin “ışıklarının yanıyor olması”, zayıf da olsa yargı mekanizması içinde bir adalet arayışını gündemde tutuyordu. Ama elbette hepimizin çok iyi bildiği gibi günümüz koşullarında verilmesi gereken mücadelenin özü yasal değildi, siyasaldı. Bundan böyle, hepten öyle…

Toplumsal öfke, muhalefeti aştı!

Toplumsal öfke, muhalefeti aştı!

Muhalefetin görmesi gereken şu: Toplumsal öfke müthiş kabardı ve muhalefeti aştı. Gereken yerde, gereken tepkiyi vermediklerinde, o tepkiyi verenlerin sokağa çıkmasını da engelleyip “Sandığı bekleyin” dediklerinde, hem toplumu, hem Enes gibi gençleri tamamen hareketsiz ve umutsuz bırakıyorlar.Toplumsal tepki, yakında sadece iktidarı değil, muhalefeti de önüne katacak; göreceksiniz.

Al sana dindar nesil!

Al sana dindar nesil!

Enes Kara, kendini yakarak hepimize bir işaret fişeği çaktı. Derin Türkiye’nin karanlık odalarından birinin kapısını açtı. İçerde nefessiz kalıp boğulan bir kuşağı hatırlattı. 24 saattir hepimizin zihninde aynı soru var: “Biz nerde yanlış yaptık?”

CHP’deki Ekremciler ve Kemalciler!

CHP’deki Ekremciler ve Kemalciler!

İktidar partisi, ağırlaşan ekonomik koşulların da etkisiyle gün be gün eriyor. Kitleler yüzünü muhalefete dönmüş, bir çıkış yolu göstermesini bekliyor. Ve CHP’de adeta “aday-toto” oynanıyor.

“Kulüp” dizisi neyi başardı?

“Kulüp” dizisi neyi başardı?

Dizi, bu amaca uygun olarak, istihbaratın bir yalan haberiyle nasıl pogroma zemin yaratıldığını, provokatörlerin nasıl kamyonetlerle taşındığını, azınlıklara ait dükkânların nasıl işaretlenip hedef gösterildiğini, saldırının sokak taşlarından, sopalara kadar nasıl özenle hazırlandığını gayet net sergiledi.

“Kriz gelir, Erdoğan gider” mi?

“Kriz gelir, Erdoğan gider” mi?

Siyaseti dönüştürecek olan, ekonomik krizin nedenlerini net şekilde açıklayacak, çıkış için inandırıcı bir programla çözümler ortaya koyacak, umudunu yitirmiş kitlelere umut ve güven aşılayacak, örgütlü muhalefet ittifakıdır. Bunlar olmadıkça kimse tek başına krizin, onu yaratanı devirmesini beklemesin.

Kazakistan, Erdoğan’ı korkuttu!

Kazakistan, Erdoğan’ı korkuttu!

Beklemek, bir muhalefet stratejisi olamaz. Tepkiyle evinden sokağa taşan halkı meydanlarda, mitinglerde biraraya toplayıp o öfkeyi siyasal dönüşüm için enerjiye dönüştürmek zorundasınız.

Saldırıya uğrayan AKP veya Erdoğan olsaydı?

Saldırıya uğrayan AKP veya Erdoğan olsaydı?

Saldırıya uğrayan AKP, sopalarla linç edilen Recep Tayyip Erdoğan olsaydı, saldırganların serbest bırakılması düşünülebilir miydi? Hangi yargıç, ona saldıranları salıvermeye cüret edebilirdi?

"Almanya battı" mı?

"Almanya battı" mı?

Almanya, tarihte bir kez battı: O da Nazilerin propaganda makinesi, bu yalanlara halkı inandırmayı başardığı zaman… Türkiye, o noktayı geçti. AKP’nin oyu kadar, Hürriyet’in tirajı da buna kanıttır.