Özgür Yorum

Özgür Yorum@ozgur_yorum

0 followers
Follow
Sizi hırsızlıkla suçlasalar ne yaparsınız?

Sizi hırsızlıkla suçlasalar ne yaparsınız?

Can Dündar: Sizi hırsızlıkla suçlasalar, belgeleri, fotoğrafları, telefon dinleme kayıtlarını önünüze koysalar ne yaparsınız? Bir iftirayla karşı karşıyaysanız kıyameti koparırsınız değil mi? Erdoğan ne yaptı? 17-25 Aralık operasyonunu yapan polisleri, savcıları görevden aldı. ‘Nasıl beni ele verirsin’ diye ortağına saldırdı. Bütün belgeleri, kayıtları ortadan kaldırdı. Basına yayın yasağı koydu. Skandalı yazan gazetecileri hapse attırdı.

Yalanın iktidarı

Yalanın iktidarı

16.12.2019- “Savaşta ilk kayıp hakikattir” derler. Yeni çağda bu söz biraz değişti: “Seçimde ilk kayıp, hakikattir.” İngiliz seçimlerinin hemen ardından bu başlıkla çıkan Economist dergisi yorumunda şöyle dedi: “Seçmenlerin çoğu, bütün politikacıların yalancı olduğuna inandıkça, hepsi kendilerini temsil edecek bir yalancı seçmek istiyor. Boris Johnson birçok açıdan bu ‘gerçekötesi çağ’ın ideal politikacısı; çünkü kimse ondan sözünü tutmasını beklemiyor.”

Yarın İnsan Hakları Günü

Yarın İnsan Hakları Günü

09.12.2019- İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi‘nin kabul edildiği 1948’den beri her 10 Aralık, hak arama günü sayılıyor. Türk cezaevleri, İnsan Hakları Günü’nü yüzde 121 doluluk oranıyla karşılıyor. İnfaz değişikliğiyle yapılan tahliyelere rağmen hala 300 bine yakın hükümlü ve tutuklu, hapiste üst üste yatıyor. Geçen hafta, 12 ayrı suçtan sabıkası bulunduğu halde her nasılsa açık cezaevine konarak kaçış yolu açılan bir katil, 20 yaşındaki bir balerin adayını bıçaklayıp öldürdü. Buna karşın Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın verilerine göre 110 gazeteci sadece yazdıkları haberlerden ötürü cezaevinde…

Tüy dökücü röportaj

Tüy dökücü röportaj

02.12.2019- Türkiye’de devlet yetkilileri basının karşısına çıkmaz. Daha doğrusu sadece kendi sevdikleri gazetecilerin karşısına çıkar. Onlar da “Bu enerjinizi neye borçlusunuz” türünden çanak sorular sorar. Gerçek bir mülakatta, devletin kudretli kanatlarının nasıl tüy döktüğünü gördük geçen hafta… Erdoğan’ın Sözcüsü İbrahim Kalın’ı ağırlayan DW’den Tim Sebastian, Türkiye’de birçok gazetecinin ancak rüyasında görebileceği bir röportaj yaptı.

Erdoğan’ın müjdesi

Erdoğan’ın müjdesi

25.11.2019- IŞİD Lideri Bağdadi’nin ABD tarafından öldürülmesinden sonra Erdoğan Meclis grubunda aynen şöyle dedi: “Bazı ülkeler milli güvenliklerine tehdit olarak gördükleri teröristleri nerede olursa olsun bulup ortadan kaldırıyorlar. Öyleyse Türkiye’nin de aynı hakka sahip olduğunu kabul ediyorlar demektir. Buna ellerini sıktıkları, övgüler dizdikleri teröristler de dâhildir. İnşallah yakında bu konuda milletimize müjdelerimiz olacaktır.”

Yazının intikamı

Yazının intikamı

18.11.2019- Uluslararası PEN, 15 Kasım’ı “Hapisteki Yazarlar Günü” ilan etti. O gün, Royal Shakespeare Company, Silivri Cezaevi’nde yazdığım “Tutuklandık”ı Londra’da sahneliyordu. Eşim, oğlum ve ben, Arcola Tiyatrosu’nda yanyana oturmuş, sahnede üçümüzü canlandıran üç oyuncuyu izliyorduk. Salonu dolduran çoğu İngiliz, bir kısmı Türkiyeli seyirciler ve Almanya’dan gelen dostlar, Türkiye’de yaşanan büyük acıların küçücük bir örneğine tanıklık ediyordu. Aynı gün, sürgünde yazdığım “Vatan Haini” kitabını sahneleyen Westfalisches Landestheather oyuncuları, Almanya turnesinin Wuppertal durağında seyirciye Türkiyeli sürgünleri anlatıyordu.

Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Var

Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Var

11.11.2019- Birkaç haftadır değişik vesilelerle Batı’nın önemli merkezlerini geziyorum. Washington’dan başladım, Berlin, Strasburg, Paris, Londra, Brüksel’le devam ediyorum. Hemen hepsinde görüştüğüm yetkililerde gözlediğim şeyler aynı: Şaşkınlık, karamsarlık, vizyonsuzluk... Washington’da Dışişleri’nde, Kongre’de, Senato’da görüştüğüm siyasetçi ve bürokratlar, her gün güne, “Acaba Trump bu sabah ne tweet attı” kaygısıyla başladıklarını söyledi. ABD, tarihinde hiç karşılaşmadığı türden bir “Ben yaptım oldu” rejimine savruluyor.

AKP ile 17 yıl

AKP ile 17 yıl

04.11.2019- Adalet ve Kalkınma Partisi 14 Ağustos 2001’de kuruldu, kuruluşundan yaklaşık 15 ay sonra, 3 Kasım 2002’de iktidar oldu. Bu başarıda, 2001 ekonomik krizinin payı büyük. Türkiye 1999’daki korkunç depremin yaralarını sarmaya çalışırken krize yakalandı. Ülkeyi 15 yıldır koalisyonlar yönetiyordu. Sosyal demokrat Başbakan, makamına gidemeyecek kadar hastaydı. Onun görevden çekilmemesine tepki gösteren bir grup milletvekili istifa edip partisini ortadan ikiye bölmüştü. İktidar ortağı milliyetçiler tam bu ortamda erken seçim isteyip intihar etmişti. Seçmen, bu çöküşten sorumlu tuttuğu merkezdeki sağ ve sol partileri sandıkta tasfiye etti, değişim isteyen AKP’ye şans tanımaya karar verdi. AKP lideri, kriz yorgunu topluma istikrar vaat ediyor, iktidardaki “aksaçlılara” karşı gençliği ve yeniliği temsil ediyordu. Siyasetçilerin 65 yaşında emekli olmasını, askerin kışlaya dönmesini savunuyor, topluma, partisine adını veren adalet ve kalkınma sözü veriyordu.

Amiral Battı

Amiral Battı

01.11.2019- Hürriyet, benim ilk çalıştığım gazeteydi. Çetin Emeç döneminde, gece nöbetçiliğinden şehir haberlerine, oradan parlamento muhabirliğine kadar pek çok bölümünde çalıştım. Hep bir amiral tavrı ve o unvanı hak etmediğini kanıtlayan bir yayıncılık çizgisi vardı. Yine de basın denince ilk akla gelen gazeteydi. Demirören alana kadar… “Tüp kralı”, Erdoğan tarafından medya krallığına atandığında böyle olacağı belliydi. Demirören Milliyet’te yaptığı ilk toplantıda “Artık bu gazetede Erdoğan aleyhine tek satır okumak istemiyorum” demişti. İtiraz eden bizleri de ilk elde kovmuştu. Kalanlar, gazetenin adım adım Akitleştirilmesine tanık oldu. Öyle bir nokta geldi ki, artık Erdoğan’ın uçağının müdavimi olan yayın yönetmeni bile durumu kurtaramadı.

Fatura çıkmaya başladı

Fatura çıkmaya başladı

31.10.2019- “Ben yaptım oldu”, ciddi bir devlette bir yönetim tarzı olamaz, ama Türkiye’de şu anda geçerli tarz bu… Saray emrediyor, bürokrasi hallediyor. İşler yürüyor sanıyorlar. Yürümüyor oysa… Belki içerdeki medya kuşatması ve milliyetçi hezeyan altında yandaşların gidişatı görmesi engelleniyor ama iktidarın çamura saplandığı, dışardan çok daha net görünüyor. Erdoğan, 17-25 Aralık yolsuzluk dosyasını kapattığını sanıyor, oysa üzeri örtülen dosyadan içten içe irin akıyor. ABD’de 32 ay hapis cezası alan Halkbank eski genel müdür yardımcısı Hakan Atilla’yı İstanbul Borsa’sının başına getirmek tam bir umursamazlık işaretiydi. Dün Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın, bu karar nedeniyle borsadaki yüzde 10’luk hissesini satacağı açıklandı.

Yarın duruşmam var; mektup geldi mi acaba?

Yarın duruşmam var; mektup geldi mi acaba?

30.10.2019- Kişisel bir davadan haber vereceğim bugün… Son 4 yılıma malolan şu ünlü MİT TIR’ları davasından… Anayasa Mahkemesi geçen hafta habere konan yayın yasağının Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verdi. Yani 4 yıllık haberin yasağı kaldırıldı. Sanırım bugünlerde Suriye sınırında yaşananlar ve Türkiye’ye yönelik ağır suçlamalar, haberin o zaman neden yükseklerde bu kadar öfkeye yol açtığını daha iyi ortaya koymuştur.

Yeni bir vizyon ihtiyacı

Yeni bir vizyon ihtiyacı

29.10.2019- Cumhuriyet, bir devrimin olduğu kadar, bir vizyonun da adıdır. Osmanlı’nın sarsıntısı içinde ve Mustafa Kemal’in zihninde, kuruluşundan yıllar önce şekillenmiş bir vizyonun… Bu şekillenmenin nasıl olgunlaştığını “Yükselen Bir Deniz” belgeselinde incelemiştik. Mustafa Kemal, Harbiye’de Abdullah Cevdet’in, Namık Kemal’in makalelerini, Halide Edib’in romanlarını, Ziya Gökalp’in kitaplarını okurken, bağnazlığın kaldırılmasını, kadının özgürleşmesini, eşitlikçi reformları düşünmeye başlamıştı. 1910’da Paris’te tatbikat izlerken, 1914’te Sofya’da askeri ateşe iken, 1918’de Karlsbad’da tedavi görürken tanık olduğu şeyler, onu Batılı yaşam tarzına, Cumhuriyet ve laiklik fikrine daha da yakınlaşmıştı. Samsun’dan yola çıktığında Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” yanındaydı. 1918’de Erzurum Kongresi’nin bittiği gece, Mazhar Müfit’e zaferden sonra hükümet şeklinin Cumhuriyet olacağını yazdırmış, bu sırrı 5 yıl saklamıştı.

Sahi IŞİD’İ kim büyütmüştü?

Sahi IŞİD’İ kim büyütmüştü?

28.10.2019- IŞİD Lideri Ebubekir El Bağdadi’nin ABD birlikleri tarafından öldürülmesi, azil hazırlıklarıyla boğuşan Trump’a hayat suyu verdi. ABD Başkanı, yapılan operasyonu heyecanlı bir film sahnesi gibi keyifle anlatırken, arada daha önce Bush döneminde Irak’a yapılan müdahaleye değindi. “Oraya kitle imha silahları var diye gittik, ama silahlar yoktu. Ben tahmin ettiğim için Irak’a müdahaleyi desteklemedim” dedi. Cümle arasında bahsettiği yalanla başlayan işgal, 8 yılın ardından geride tahminen 100 bin ölü bıraktı.

TSK, sadece Kürtleri değil, laikliği de ezdi

TSK, sadece Kürtleri değil, laikliği de ezdi

25.10.2019- Kürtçe “Serekaniye”, Türkçede “Pınarbaşı” anlamına geliyor. Arapçası “Rasulayn”… Sınırın tam karşısında yine bir “Pınar” var. Ceylanpınar… Türkiye’nin harekâtı da ismini bu pınarlardan aldı. Acaba “Türk pınarı” gerçekten bölgeye “barış” mı getirdi? Dün Özgürüz Radyo’nun Mercek programında Rojava’dan Zübeyde Sarı’nın sorularını yanıtlayan gazeteci Nazım Daştan’ın anlattıkları, pınarın neyi getirip neyi götürdüğünü ortaya koydu. Demokratik Suriye Güçleri’nin Tel Abyad ve Rasulayn kent merkezlerinden çekilmesinden sonra şehre giren Türkiye destekli grupların ilk işi, daha önce IŞİD’in yaptığı gibi sigara yasağı ve kadınlara çarşaf giyme zorunluluğu koymak oldu.

İşkenceci devlet

İşkenceci devlet

24.10.2019- Yunan yönetmen Costa Gavras’ın “Kayıp” filmini bilirsiniz. 1970’lerde Şili’ye yerleşen Amerikalı genç, aniden ortadan kaybolur. Ailesi izini sürmeye başlar. Sonunda “kayıp” gencin “çok şey bildiği için” ordu tarafından kurşuna dizildiği anlaşılır. Gavras, “Missing”le 1982’de Cannes’da Altın Palmiye almıştı. Ödülü, Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı Şerif Gören’in “Yol”uyla paylaşmıştı. Türkiye de o dönem askeri cunta tarafından yönetiliyordu ve çoğu işkenceden kaynaklanan gözaltında kayıplar yaygındı.

Güzel denilen hava, Şam havası

Güzel denilen hava, Şam havası

23.10.2019- Dünün iki sembolik görüntüsü vardı: Biri Kamışlı’dan halkın taş yağmuru altında çekilen Amerikan birlikleri... Diğeri Erdoğan’ın Türklerle-Rusların ortak devriyeye başlayacağını açıklaması… Bu ikisi, Suriye’de bir dönemin kapanıp diğerinin açıldığının simgeleri… Amerika, kendi finalini, Suriye’den çekilme kararıyla başlattı. Yerini Türkiye’yi bıraktığını söyledi; ancak dün gayet net göründü ki, Washington’un bıraktığı boşluğa Ankara değil, Moskova yerleşiyor. İki hafta içinde devriye partnerini değiştiren Ankara açısından bunun avantajları ve dezavantajları olacak: Avantajı, Erdoğan’ın bundan böyle Trump gibi bir dengesiz yerine Putin gibi ne istediğini bilen bir liderle çalışacak olması… Üstelik artık muhatap ülkeden kendisine, demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü, ailesinin banka hesapları gibi sorular gelmeyecek.

Savaşa hayır!

Savaşa hayır!

22.10.2019- Cumartesi sabahı 5.00’te gazeteci arkadaşımız Nurcan Baysal’ın evi basıldı. Nurcan yurt dışındaymış. Kendi tweet’inden öğrendiğimize göre 30-40 kadar polis gelip arama yapmış, evi darmadağın etmişler. Uykudan uyandırılan iki küçük çocuğunun yaşadıklarını tahmin etmek zor değil. Dün sıra, Diyarbakır’ın görevden alınan eş belediye başkanı Adnan Selçuk Mızraklı, Kayapınar Belediye Başkanı Kezban Yılmaz ve Bismil Belediye Başkanı Orhan Ayaz’a geldi. Yine saat 6’da sabah baskınıyla… Davet edilse gidip ifadesini verecek aydınlar… Halkın yüzde 60’ından fazlasından oy almış başkanlar… Ne birine hakaret etmiş, ne nefret suçu işlemiş, çoğu sadece barışı savundukları için cezalandırılan insanlar, iktidarın hedefinde…

Dengeler değişti, kartlar yeniden dağıtılacak

Dengeler değişti, kartlar yeniden dağıtılacak

21.10.2019- Geçen hafta Suriye krizinin tam ortasında Washington’daydım. ABD’nin gündeminde Trump vardı: Görevden alma hazırlıkları ve Suriye’den çekilme kararıyla… Dışişleri Bakanlığı’nda, Temsilciler Meclisi’nde, Senato’da görüşmeler yaptım. Amerikan medyasıyla, düşünce kuruluşlarıyla, insan hakları örgütleriyle buluştum. İzlenimlerimi şöyle özetleyebilirim: Washington’da tam bir şaşkınlık havası var: Bir yandan “Suriye’den çekiliyoruz, yesinler birbirini” diyen bir Başkan, bir yandan ona direnen, “Kürtlere ihanet etmekle büyük hata yaptık” diyen Kongre, Pentagon, Dışişleri ve giderek yaygınlaşan tabirle “Amerikan derin devleti”… Ama kurumsal direnç ne kadar “derin” ve güçlü olursa olsun, Amerikan askerlerinin Suriye’den çekildiği, Amerika’nın artık bölgede askeri değil, ekonomik gücüyle savaşacağı gerçeğini değiştirmiyor.

Kritik hafta başlıyor

Kritik hafta başlıyor

14.10.2019- Trump, birkaç tweet, birkaç açıklama ile Ortadoğu’nun tüm dengelerini değiştirdi: ABD’yi Suriye’den çekerken, bölgeyi Erdoğan’a teslim etti. Korumasız kalan Kürtleri, Şam’ın, yani Moskova’nın yanına itti. Kürtlerin elindeki IŞİD esirlerinin serbest kalmasını sağladı. Bu üç gelişmenin uzun vadede vahim sonuçları olacaktır.

Biz dışarı bakarken içerde…

Biz dışarı bakarken içerde…

11.10.2019- Erdoğan Sırbistan dönüşü, uçağındaki kâtiplere demiş ki: “Millet ittifakının zayıflaması, parçalanması çok çok önemli…” Önemli gerçekten… Bence savaş kararının ilk hedefi buydu; Mesele, Suriye cephesinden çok, muhalefet cephesinin dağılmasıydı; CHP’nin “içi yana yana”, oyunu göre göre tezkereye onay vermesiyle Erdoğan, ilk dakikadan ilk hedefini gerçekleştirmiş oldu. Böylece Meclis’teki üç parti, -hatta henüz kurulmamış olan Davutoğlu’nun partisi de dâhil- savaş kararında AKP’nin etrafında birleşiverdi. AKP içi muhalifler de aniden sesini kesti. HDP, ana muhalefet haline geldi. Erdoğan, ikinci hamlesini de o zaman yaptı: Hemen, savaşa karşı çıkan açıklamaları nedeniyle HDP eş başkanları Pervin Buldan ve Sezai Temelli hakkında terör propagandasından soruşturma başlatıldı. Böylece muhalefetsiz siyaset yolunda önemli bir adım atılmış oldu.

Bu, Türkiye’nin değil, Erdoğan’ın savaşı

Bu, Türkiye’nin değil, Erdoğan’ın savaşı

10.10.2019- George Orwell’in “1984” distopyasında, yalanları yaymakla görevli “Gerçek Bakanlığı”nın kapısında şöyle yazar: “Savaş, barıştır. Özgürlük köleliktir. Cehalet güçtür.” 70 yıl önce yazılan o romandaki “Büyük Birader”, şimdi bizi, cahilliğin büyük güç olduğuna, özgürlüğün aslında kölelik getirdiğine inandırmaya çalışıyor. Ve giriştiği savaşa, “Barış Pınarı” adını takıyor. Erdoğan’ın büyük başarısı, kendi çıkarını ülkenin çıkarı olarak gösterebilme yeteneği… Bu yeteneği sayesinde muhalefeti Suriye macerasında peşine takabildi. Oysa Suriye’de Türkiye’nin çıkarı ile Erdoğan’ın çıkarı tamamen karşıt durumda… Onun çıkarına olan şey, yani bütün dünyayı karşısına almak pahasına komşu toprağına yerleşme ve bunun rüzgârıyla despotizmini kalıcı kılma düşü, Türkiye’nin çıkarına aykırı… Ülkeyi yalnızlaştıracak, halkları birbirine kırdıracak, ekonomiyi çökertecek bir macera…

Anneler için “savaşa evet” değil, “hayır” denir

Anneler için “savaşa evet” değil, “hayır” denir

09.10.2019- CHP sözcüsü Faik Öztrak, önceki günkü basın toplantısında ABD’nin Türkiye’ye IŞİD teröristlerine bekçilik karşılığı operasyon oluru verdiğini söyledi. “Egemen güçler sobanın üzerindeki kızgın kestaneleri almak için Türkiye’yi maşa gibi kullanıyor” dedi. Bu açıklamayı yapan bir partiden ne beklersiniz? “Biz maşa olmaya razı değiliz” demesini değil mi? Hayır. Bu açıklamadan 24 saat sonra ve CHP liderinin “Biz teröristlerin bekçisi miyiz” diye sormasından iki saat sonra, CHP savaş tezkeresine “Evet” dedi. Yani Erdoğan’a sınır ötesine operasyon için yetki verdi. Türkiye’nin teröristlere bekçilik yapmasını, maşa gibi kullanılmasını onayladı.

Savaşa Hayır!

Savaşa Hayır!

08.10.2019- Trump ve Erdoğan… İkisi de iktidarları için her şeyi göze alabilmeleriyle meşhur… İkisi de demokrasi, barış, özgürlük denince kulaklarını tıkayan tipler... İkisi de medyadan nefret ediyor. İkisi de iç politikada sıkışmış halde. İkisinin de bu sıkışıklıktan kurtulmak için bir çıkışa ihtiyacı var. Ve ikisi de bu çıkışı Suriye’de arıyor. Trump Suriye’den çıkmaya, Erdoğan Suriye’ye girmeye çalışıyor. Sorun şu ki, Amerikan muhalefeti Trump’ı Suriye’den çıkarmamaya, Türkiye muhalefeti Erdoğan’ı Suriye’ye sokmamaya çabalıyor.

ABD ile tweet krizi

ABD ile tweet krizi

07.10.2019- Cumartesi günü, bir tweet’in altına konan küçük, kırmızı kalp işareti, en kritik anda Türk-Amerikan ilişkilerini yeniden krize soktu. Ergun Babahan’ın tweet’i, bir haftadır çok konuşulan bir dedikoduyu dillendiriyordu: “Türkiye halkları, Bahçeli’siz bir siyaset dönemine hazır olmalı”. Tweet’i önemli kılan, içeriğinden çok, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği tarafından “beğenilmesi” oldu. Elçilik, “Hata oldu, özür dileriz” diyerek tweet’i sildiyse de iktidar ve MHP sözcüleri, bu “hata”dan, büyük komplo teorileri üretmekte gecikmedi. Dışişleri Bakanı ABD’yi kınadı; elçilik maslahatgüzarı Bakanlığa çağrılarak uyarıldı. AKP sözcüsü, henüz 1,5 aylık büyükelçi için soruşturma açılmasını, MHP, “istenmeyen adam” ilan edilmesini istedi.

Beklenen fırtına, beklenmeyen yerden başladı

Beklenen fırtına, beklenmeyen yerden başladı

04.10.2019- Devlet Bahçeli, 10 gündür ortada yok. MHP söylentileri yalanlasa da sağlığına ilişkin dedikoduların bini bir para... Biz, yorumumuza kendisine “geçmiş olsun” deyip acil şifalar dileyerek başlayalım. Devlet adamlarının ve önemli siyasetçilerin sağlığı, ne yazık ki, yol açtığı sonuçlar itibarıyla kendilerinin özel hayatı olarak kalamıyor. Söylentileri önlemek, medyayı kontrol altında tutmak kadar kolay olmuyor. En iyisi, şeffaf olup kamuoyuna doğru bilgiler aktarmak… Tabii aynı şey, Cumhurbaşkanı için de geçerli… Son 3 yılda Erdoğan ve Bahçeli’nin kaderleri birbirine bağlı, hatta bağımlı hale geldi..

Dünyayı bölen dehşet dengesi bitiyor

Dünyayı bölen dehşet dengesi bitiyor

03.10.2019- Son 3-4 yılda dünyanın birçok yerinde toplumlar tam ortadan ikiye yarıldı. En gelişkininden tutun en geriden gelenine kadar birçok coğrafyada, birbirinden uzak kıtalarda, aynı anda “yüzde 50-yüzde 50”lik bir “dehşet dengesi” oluştu. 2015’te AKP, oyların yüzde 49,5’ini alarak sallanan iktidarını yeniden rayına oturttu. 7 ay sonra 2016 Haziran’ında İngilizler Avrupa’dan kopma kararını oyladı. “Ayrılalım” diyenler yüzde 51,8 ‘di, “Kalalım” diyenler yüzde 48,2... 5 ay sonra Kasım’da Amerika Birleşik Devletleri seçimi geldi: Trump’ın rakibiyle arasındaki oy farkı sadece yüzde 1,5 puandı. Aynı yıl Kolombiya’da barış anlaşmasını reddedenlerin oranı yüzde 50,2 oldu.

Kaşıkçı için timsah gözyaşları

Kaşıkçı için timsah gözyaşları

02.10.2019- Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı İstanbul’da Suudi konsolosluğunda katledileli 1 yıl oldu. Dün gece, Batı’nın önemli haber programlarından ikisinin konusu bu cinayetti. CBS’teki “60 Dakika”da Veliaht Prens Salman, “Lider olarak cinayetin tüm sorumluluğunu üstleniyorum” derken, BBC’deki Panorama, Türk istihbaratının konsoloslukta kaydettiği sesleri dinleyen bir tanığı ekrana çıkardı. Ne yazık ki, kendi ülkemizde sadece gazeteciler değil, gazetecilik de öldürüldüğünden, İstanbul’daki cinayetin, hem de Türk kaynaklarından sızan ayrıntılarını, yabancı televizyonlarda izlemek zorunda kaldık.

Erdoğan’ın verdiği süre yarın doluyor

Erdoğan’ın verdiği süre yarın doluyor

Erdoğan, 18 Eylül’de yaptığı açıklamada Suriye’nin kuzeyinde kurmayı planladığı güvenli bölge için, “iki hafta içinde sonuç çıkmazsa kendi harekât planlarımızı devreye sokacağız” demişti. Bu süre, yarın doluyor. O yüzden gözler, dünkü Milli Güvenlik Kurulu toplantısındaydı, ancak Kurul’dan “güvenli bölgeye ilişkin samimi gayretleri güçlendireceğiz” gibi muğlak bir açıklama çıktı. Erdoğan’ın daha önce de “Ağustos’ta zaferler halkasına bir yenisini ekleyeceğiz” deyip Ağustos’u zafersiz kapattığını hatırlatalım. Ankara, bir ayağı gazda, bir ayağı frende bir sürücü gibi, bir kararlılık gösterisi yapıp bir geri adım atıyor. Bir yandan basına Suriye sınırına birliklerin sevk edildiği, doktorların gönderildiği haberleri servis edilerek operasyon sinyalleri veriliyor, bir yandan da hala Washington ikna edilmeye çalışılıyor.

Birimize saldırı, hepimize saldırıdır

Birimize saldırı, hepimize saldırıdır

30.09.2019- 130’u aşkın ülkeden 1500’ü aşkın gazeteci, son üç gün, “Global Araştırmacı Gazetecilik Konferansı” için Hamburg’da toplandı. Gazeteciliğin küresel çapta tehdit altında olduğu bir dönemde, sorunlarımızı birlikte tartışma ve çözüm yolları arama şansı bulduk. Sansürden dijital güvenliğe, yalan haber salgınından trol ordusuyla mücadeleye kadar medyanın gündeminde ne varsa masaya yatırıldı. Ne yazık ki bir haber cenneti olan Türkiye, aynı zamanda bir haberci cehennemi olduğu için araştırmacı gazetecilik örnekleriyle değil, hapisteki, sürgündeki gazetecileriyle gündemdeydi. Ben, “Sürgün Medyası” başlıklı oturuma katıldım. Türkiye’de medyanın kuşatılışını, habercilerin tutuklanışını, #ÖZGÜRÜZ’ün kuruluşunu, radyoya dönüşmesini anlattım. Oturumda Başkan Maduro’nın hoşuna gitmeyen bir haber nedeniyle Venezüella’yı terk etmek zorunda kalmış bir meslektaşımla (Ewald Scharfenberg) birlikteydik.

Deprem öldürmez, rantiyeci öldürür

Deprem öldürmez, rantiyeci öldürür

27.09.2019- Depremin tarihi, insanlıktan eski… İnsanoğlu, altındaki zeminin titrediğini hissettiği ilk andan itibaren ona gerekçeler üretmiş. İlk çağlarda dünyayı başının üzerinde taşıyan boğanın boynuzlarını salladığına inanırlarmış. Sonra, zelzeleyi “Tanrı’nın gazabı” sayanların devri başlamış. Cami ve kilise, yaygınlaşan günahların cezası olarak görmüş sarsıntıları… “Takdir-i ilahi” yorumunu yapmış hep… Bizim dinciler hala öyle görüyor ya…18. yüzyıldan itibaren Batı’da aydınlanmacıların etkisiyle akılcı düşünce başlamış. Fransız devriminden bir süre önce,1755’teki Lizbon depreminden sonra aydınlanmanın büyük düşünürü Voltaire, kilisenin “Tanrı böyle istedi” yorumuna karşı çıkmış, “Ölen çocuklar ne suç işledi de Tanrı cezalandırdı” demiş. Bir başka aydınlanmacı Rousseau, “Tanrı öldürmez, ihmal öldürür” diyerek katılmış tartışmaya…

AKP dağılırken...

AKP dağılırken...

26.09.2019- Financial Times, Batılı finans çevrelerinin rehber gazetesidir; sermayeye yön, piyasalara nabız verir. Dünkü gazetede “Eski dostları, Erdoğan’ın saltanatını tehdit ediyor” başlığıyla uzun bir analiz yayınlandı. AKP’li kaynaklara ve Davutoğlu-Babacan cephesinden isimlere dayandırılan haber, AKP’nin nasıl bir iç kanama yaşadığını açıkça ortaya koydu. Gazeteye konuşanlar, parti içindeki gerilimin 10 yıl önceden başladığını, sert milliyetçi söylemin, ekonomideki kötü yönetimin, artan hukuksuzluğun yol açacağı sonuçları çok önceden Erdoğan’a bildirdiklerini, ancak kendisinin mesajı almadığını söylüyor. Yıllardır perde gerisinden şikâyet eden parti içi muhalefetin, son yerel seçim yenilgisiyle harekete geçtiği de belirtiliyor.

Neşet Usta'yı andık

Neşet Usta'yı andık

25.09.2019- Bugün büyük usta Neşet Ertaş’ı kaybedişimizin yıldönümü… Bozkırın Tezenesi’ni dün, Berlin’de #ÖZGÜRÜZRadyo’nun ilk kültür etkinliğinde andık. Tiyatrom’un sıcak ortamında “Garip” belgeselimizin sesine, Ferhat Demirhan’ın bozlakları karıştı. Salonu dolduranların bir kısmı Neşet Usta gibi Almanya gurbetine gelip onyıllarını burada geçirenlerdi; bir kısmı son fırtınada yeni gelenler... Zihnimize kazınmış o türküler nasıl Türkiye’deyken hüznümüze ses, derdimize söz, ümidimize katık olduysa, sürgünde de bize bir gönül bağı sundu. Türkiye, değerlerine kıymakta cömert, kıymet bilmemekte namlı bir ülke…

Yandaş basında “Gidiyoruz” paniği

Yandaş basında “Gidiyoruz” paniği

24.09.2019- Bugünlerde yandaş medyayı daha dikkatle izlemekte yarar var. Erdoğan rejiminin nasıl çöküşe geçtiği, en iyi oradan görünüyor çünkü… Bütün o muzaffer manşetlerin, başarı hikâyelerinin yerini korkak ilk sayfalar aldı. Üç kişinin bir araya gelmesinden, uzaktaki bir etkinlikten, kısık bir muhalif sesten ürküyor, “Geliyorlar” diye feryat ediyorlar. Okudukça gülüyor insan; ama bir yandan da memnun oluyor. Geçen hafta sonu 100 kişinin Berlin’de buluşması, dünkü Sabah ve Türkiye gazetelerinin manşetindeydi mesela… A Haber’de de uzun uzadıya tartışıldı. Farklı partilerden isimlerin bir panelde biraraya gelmesi belli ki iktidarı fena ürkütmüştü.

Muhalefet Berlin’de toplandı

Muhalefet Berlin’de toplandı

Türkiye solu için sıkça yapılan bir espridir: İki kişi biraraya gelse sonunda üç fraksiyon çıkar. Abartılı da olsa bu gerçek, yıllarca muhalefetin büyümesini engellediği gibi, sağ iktidarların da en büyük avantajı oldu. Uzun yıllar süren dağınıklığın ardından Türkiye muhalefeti son İstanbul seçiminde demokrasi şemsiyesi altında buluşmayı başardı. Sosyal demokratlardan Müslüman demokratlara, milliyetçilerden Kürtlere kadar herkesi kapsayan bu ittifak, İstanbul’u kazanarak Erdoğan’ın “yenilmezlik” unvanını elinden aldı. AKP için ağır yenilgi, toplum için ciddi umut oldu. Ve şimdi, “İstanbul ruhu” diye tanımlanan bu birlikteliğin genişletilip kalıcı hale getirilmesi arayışları başladı.

Mucize eseri yaşıyoruz

Mucize eseri yaşıyoruz

20.09.2019- Dün Tuzla’daki polyester fabrikasında çıkan yangın, paniğe yol açtı. Havaya salınan kimyasallar, rüzgârın etkisiyle Kocaeli, Sakarya, Eskişehir sınırına kadar yayıldı. İlk uyarı İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği bölümünden geldi. Uzmanlar, dumanla havaya yayılan kimyasal parçacıkların bugün beklenen yağmurla yeryüzüne ineceği uyarısını yaptı. Hemen ardından Kimya Mühendisleri Odası da asit yağmuru tehlikesine dikkat çekti, kamu kurumlarını açıklama yapmaya davet etti. Kocaeli’ndeki bir elektrik şirketi, çalışanlarına “evinizden çıkmayın” dedi. Honda, “Yağmurdan kaçının” mesajı yolladı. Uyarılar peşpeşe gelirken ve halkta bir panik havası belirmişken makul bir devletten ne beklersiniz?

#Susabilirim

#Susabilirim

19.09.2019- 20 rapçinin bir araya gelerek seslendirdiği 15 dakikalık #Susamam şarkısı, verdiği toplumsal mesajlarla müziğin uzun sürmüş sessizliğini yaran çok önemli bir çıkıştı. Sosyal medyaya dağıldığı anda dünyanın en çok konuşulan başlıklar listesinde zirveye oturmuş, milyonlarca dinlenmişti. Projenin mimarı Şanışer, parçada kendi kuşağını eleştirirken, “Ben bir beyaz Türk’üm. Apolitik büyüdüm. Adalet öldü, ucu bana dokunana kadar sustum ve ortak oldum” diyordu. Şarkı adaletsizlikten, hapsedilen gazetecilerden filan bahsettiği ve susmayı reddettiği için hemen yandaşların saldırısına uğradı. Paralı trol ordusu hakaret yağdırdı. Yeni Şafak, fotoğraflarını yayınladığı rapçileri, “PKK-FETÖ prodüksiyonu” manşetiyle hedefe koydu.

Demirtaş için karar günü

Demirtaş için karar günü

18.09.2019- Son zamanlarda hükümet, kimi yumuşama emareleri gösteriyor. Saray’ın kapıları aniden belediye başkanlarına açıldı. Kırık sandalyeyle de olsa birlikte oturuluyor görüntüsü verildi. Geçen hafta 23 barış akademisyeni beraat etti. Cumhuriyet davasından hapiste tutulan 5 arkadaşlarımız salıverildi. Dün, 3 yıldır tutuklu bulunan Ahmet Altan’a, kamu görevlisine hakaretle yargılandığı davadan beraat kararı verildi. Kimileri bunları, yargının gidişatı görüp Hükümet'e mesafe koyması olarak yorumlasa da, Hükümet'in yargıyı ipleri biraz gevşetmesine teşvik ettiğini söylemek sanırım daha doğru… Gerginliği tırmandırmanın en azından şu an için iktidarın değil, muhalefetin güçlenmesine hizmet ettiğini görmüş olmalılar. Yarın ihtiyaç halinde bu tablonun bir anda değişebileceğini hepimiz biliyoruz.

Adnan Hoca davası başlıyor

Adnan Hoca davası başlıyor

17.09.2019- Adnan Oktar davası, bugün Silivri’de başlıyor. 44 gün boyunca muhtemelen son dönemin en ilginç duruşmalarını izleyeceğiz. 171’i tutuklu, 226 şüpheli yargılanacak. Sanıklar hakkında, cinsel saldırıdan askeri casusluğa, tehditten şantaja kadar çeşit çeşit suçlama var. Yaklaşık 4 bin sayfalık iddianamede, suç örgütü lideri sayılan Adnan Oktar için 24 ayrı suçtan 870 yıl hapis cezası isteniyor. “Adnan Hoca” diye bilinen Oktar, hapishanelerin dolup taştığı dönemde, iktidara övgü düzenler arasındaydı. 6 yıl önceki bir videosunda, Erdoğan’a kediciklerin hayır dualarını iletmiş, “Ölümüne yanındayız. Senin kılına dokunanın başına gökkubbeyi geçiririz” demişti. Sonunda Erdoğan, Oktar’ın kılına dokundu; gökkubbe de yerinde kaldı.

Ankara'da İdlib zirvesi

Ankara'da İdlib zirvesi

16.09.2019- Bugün Ankara’da Rusya, İran ve Türkiye başkanları masaya oturuyor. Gündemde İdlib var. Putin, Erdoğan ve Ruhani, 2 yıl önce İdlib’de gerginliğin azaltılması için anlaşmıştı. Bu amaçla bölgede muhalifler ile Suriye ordusu arasında silahtan arındırılmış bir bölge oluşturuldu. Türk Silahlı Kuvvetleri, o bölgede ateşkesi takip için gözlem noktaları kurdu. Ancak Suriye ordusu yazın İdlib operasyonuna başlayınca bu gözlem noktalarından bazıları rejimin kuşatması altında kaldı. Bu, Ankara için iki tehdit doğurdu: Türk askerlerinin bölgede rehin kalması ve İdlib’den Türkiye’ye büyük göç başlaması…

Telefonunuzdaki casus

Telefonunuzdaki casus

06.09.2019- FinFisher adını duydunuz mu? Bir casus yazılımın adı bu… İşinde çok mahir: Bilgisayarınıza ya da cep telefonunuza bir güncelleme mesajı ya da e-mail eklentisi yolluyor. Tıkladığınız anda, bilgisayarınızı ya da telefonunuzu, dolayısıyla sizi ele geçiriyor. O andan itibaren tüm yazışmalarınızı takip ediyor. Arşivinizdeki fotoğrafları, videoları, rehberinizdeki isimleri indiriyor. Dahası, bilgisayarınızın kamerasını ya da mikrofonunu aktive edebiliyor; ne konuştuğunuzu duyabiliyor, hatta ne yaptığınızı görebiliyor. Kendini o kadar iyi gizliyor ki, en gelişkin anti-virüs programları bile bu zeki casusla başedemiyor.

Davutoğlu neden önemli?

Davutoğlu neden önemli?

05.09.2019- AKP ile Ahmet Davutoğlu arasında ipler tamamen koptu. Parti Merkez Yönetim Kurulu’nun ihraç isteminin ardından Davutoğlu dün, “İhraç etmek istediğiniz şahıslar değil, ilkelerdir” diyerek rest çekti. Davutoğlu’na parti içinden de, dışından da büyük destek görünmüyor şu anda… Parti içi ve parti dışı muhalefetin aslen Abdullah Gül-Ali Babacan oluşumunu beklediği anlaşılıyor. Birçokları Davutoğlu’nun Erdoğan iktidarındaki büyük sorumluluğunun, bugünkü çıkışlarını anlamsız hale getirdiği inancında… Bir özeleştiri yapmadan geçmişi yargılaması, inandırıcı gelmiyor.

Erdoğan’ı bekleyen sahne

Erdoğan’ı bekleyen sahne

04.09.2019- Geçenlerde Türkiye’yi yakından izleyen bir Alman gazeteciyle sohbet ederken 2023 seçimlerine kadar siyasi bir değişim bekleyip beklemediğimi sordu. Güldüm. “Seçim seneye” dedim. Her şeyin önceden planlandığı gibi gittiği Almanya, bu tür sürprizlere alışık değil; Türkiye ise son 17 yılda 14 seçim yapmış bir ülke… Yılda bir sandığa gitmeden rahat edemiyor. “İyi ama, iktidarın oyları erirken kim götürecek ülkeyi seçime” diye sordu Alman dostum… Sorunun bir muhtemel cevabını dün İngiliz Parlamentosu’nda yaşanan sahneyi izlerken buldum. İzlediniz mi bilmiyorum; İngiltere’nin yeni Başbakanı Boris Johnson tam konuşurken, kendi partisinden bir milletvekili yerinden kalkıp muhalefet sıralarına yürüdü ve onların arasına oturdu.

Vatan sözkonusu ise...

Vatan sözkonusu ise...

03.09.2019- 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta ve zoru gördüğü her yerde ve anda kışla kapısına yanaşan iktidar kullukçusu hukukçu tipi, dün bu kez de Saray kapısında kuyruğa girdi. Hukuku katleden bir rejimin önünde cübbe iliklemek, kendine hukukçuyum diyenler için hazmı zor lokmadır; ama kimi korkudan, kimi mecburiyetten, kimi çıkar beklentisiyle ilikledi işte… Hem de 51 baronun protestosuna rağmen… Üç yıl önce yaptığı konuşma nedeniyle Erdoğan tarafından uluorta fırçalanan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, kısa zamanda geçirdiği büyük değişimin ardından dün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Saray’da alkışlandı.

Başkan Babamızın Sonbaharı

Başkan Babamızın Sonbaharı

02.09.2019- Gabriel García Márquez, “Başkan Babamızın Sonbaharı” romanında, yaşama ve iktidara tutunmak adına her yolu deneyen bir diktatörü onlatır. Başkan o kadar güçlüdür ki, papağanlar bile alay etse, cezalandırılır. Márquez romanını, “gücün yalnızlığı üzerine bir şiir” diye tanımlar. Cuma günü Suriye’de İdlib’in Müslüman ahalisi tarafından yakılan Erdoğan posterlerini ve Türk bayraklarını görünce anımsadım Márquez’in romanını… Çok değil, 10 yıl önce Arap coğrafyasında Erdoğan resimleri, gururla taşınıyordu. Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na rest çekmişti. Ortadoğu’nun mazlum halklarının liderliğine oynuyordu; 10 yıl içinde Ortadoğu’nun mazlum halklarına zulmeden liderlerin koltuğuna oturdu.

İmamoğlu’nun Diyarbakır ziyareti

İmamoğlu’nun Diyarbakır ziyareti

30.08.2019- İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Cumartesi günkü Diyarbakır ziyareti, son dönemin en önemli siyasi hamlelerinden biri… Gezinin birden çok anlamı var. Başta, hükümetin halk iradesini hiçe sayan kayyım uygulamasına karşı bir ortak duruş göstergesi… İkincisi, İstanbul’a başkan seçilmesinde büyük rol oynayan Kürtlere bir teşekkür mesajı… Ama asıl önemlisi, hükümetin baştan beri şeytanlaştırmaya çalıştığı HDP ile CHP’nin ilişkilerinde esaslı bir yaklaşım değişikliği…

Her pisliğe bir yayın yasağı

Her pisliğe bir yayın yasağı

29.08.2019- Nerede bir yayın yasağı haberi görsem, ihlal etmek için ellerim kaşınıyor. Son 7 yılda 500’e yakın haber yasaklanmış. Yasakların çoğu, kamu çıkarı için değil, ille bir pisliği örtmek için getiriliyor. Tren kazasından, viyadük çökmesine, eşini kesen adamdan, civciv çıkarma oyununa kadar… Bu yasaklarla, zaten suskun medya, hepten kıskaca alınıyor. Son karar, yasağın ne işe yaradığına çok iyi bir örnek. Gelin şu yasağı birlikte delelim: Akit gazetesi yazarı Merve Kavakçı’nın aniden keşfedilen diplomasi yeteneğiyle Kuala Lumpur’a büyükelçi atanmasından sonra, şimdi de kardeşi, AKP milletvekili Ravza Kavakçı gündemde…

Hala cihatçıları destekliyorlar

Hala cihatçıları destekliyorlar

28.08.2019- Erdoğan ve Putin dünkü basın toplantısında Suriye’deki “teröristlerden” yakındılar. Ancak ikisinin söz ettiği teröristler farklıydı: Erdoğan “terörist” diye Fırat’ın doğusundaki PYD-YPG’yi kastediyordu; Putin ise rejim güçlerine karşı savaşan cihatçıları… “Teröristler Rus askeri tesislerine saldırı girişiminde bulunuyor” dedi Rus lider: “idlib gerilimi azaltma bölgesinin, militanlar için bir barınak ve platform olarak kullanılmaması gerekir” sözleriyle de, Türkiye’nin kontrolündeki gözlem noktalarına atıf yaptı.

Türk askeri Suriye’de kuşatıldı mı?

Türk askeri Suriye’de kuşatıldı mı?

27.08.2019- Siz de benim gibi Suriye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başına gelenleri, Türk basınından değil, yabancı basından izliyorsanız, olup bitenin farkındasınızdır: Bölgede ilk kriz, 19 Ağustos sabaha karşı İdlib civarında hareket halindeki Türk askeri konvoyunun bir Rus uçağıyla vurulmasıyla başladı. Saldırıda nokta atışıyla konvoydaki bir sivil araç vuruldu, araçtaki üç kişi öldü. Normal koşullarda kıyameti koparması gereken Ankara’nın tepkisi cılız kaldı. Çünkü araçtakilerin Müslüman Kardeşler’in Suriye’deki silahlı koluna mensup üç militan olduğu çıktı ortaya... Rusya, Türkiye’yi teröristlere yardım etmekle suçladı. Ankara sessiz kaldı.

Haber cenneti, haberci cehennemi

Haber cenneti, haberci cehennemi

26.08.2019- Türkiye, haberciler için hem cennet, hem cehennem… Cennet, çünkü gökten haber yağıyor. Cehennem, çünkü habere dokunan yanıyor. Sadece geçen haftadan birkaç örnek vereyim: 19 Ağustos sabaha karşı Suriye’deki bir Türk askeri konvoyu vuruldu. Vuranın bir Rus savaş uçağı, vurulanların ise Müslüman Kardeşler’in Suriye’deki silahlı koluna mensup 3 militan olduğu, 3 gün sonra çıktı ortaya. Rusya, Türkiye’yi teröristlere yardımla suçluyor. Erdoğan, krizin büyümesini önlemek için yarın Putin’le buluşmaya Rusya’ya gidiyor. Küçük satıraltı yorumlar dışında ses çıkmıyor Türk basınında…

Adalet direnişi büyüyor

Adalet direnişi büyüyor

23.08.2019- 2 Eylül Pazartesi günü yapılacak Adli Yıl açılış töreni yaklaştıkça tansiyon artıyor. Biliyorsunuz, Yargıtay’ın davetiye yolladığı 79 baro başkanının yarısından fazlası Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılacak törene gitmeyi reddetti. Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın bütün çabasına rağmen, barolar bu siyasi şova alet olmayı reddediyor. İktidarın yargı üzerindeki baskısı ve itirazın muhtemel sonuçları göze alındığında bu cesaretin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.

Yangında yapılması gereken

Yangında yapılması gereken

22.08.2019- Aslında bekliyorduk bunu: Kolay çekilmeyecekti. Giderse başına gelecekleri bildiğinden, gitmemek için her yolu deneyecekti. Seçimleri iptal ettirecek, savaş ilan edecek, polisi halkın üzerine sürecek; sonuna dek direnecekti. Çekilmek zorunda kalırsa da vuruşarak çekilecekti. Şu anda yaptığı bu… Yerel seçimde ciddi yara aldı. Yenilmezlik unvanını kaybetti. Popülaritesini İstanbul Belediye Başkanı’na devretti. Hem içerde hem dışarda sıkıştı. İlk kez karşısında, farklılıklarını bir kenara koyup demokrasi için birlikte durmayı başaran bir muhalefet var.

CHP'nin tarihi sorumluluğu

CHP'nin tarihi sorumluluğu

21.08.2019- Diyarbakır, Mardin ve Van belediye başkanlarına Pazar gecesi darbe yapıldı. Dün polis, kararı protesto eden halka ve vekillerine ağır şiddet uyguladı. Bölge bir kez daha yanmaya başladı. Hükümet, oylarıyla Ankara, İstanbul ve İzmir’in kaybına neden olan Kürtleri cezalandırmak istiyor. HDP Eşgenel Başkanı Pervin Buldan haklı olarak, Kılıçdaroğlu başta olmak üzere Meclis’teki muhalefet liderlerine çağrı yapıyor: “Bugün bize yapılan yarın size de yapılır. Bugün buna dur demezsek bu çemberin içine herkes girer. Sessizliğinizi bozun!"

Mazlum zalim olunca…

Mazlum zalim olunca…

20.08.2019- Recep Tayyip Erdoğan, okuduğu şiire hapis kararının onaylandığı gün, İstanbul Belediyesinde bir basın toplantısı düzenlemişti. Tarih: 24 Eylül 1998’di. Meşhur “Muhtar bile olamaz” manşeti o gün atılmıştı. Çünkü verilen ceza yüzünden sadece belediyeden atılmayacak, bundan sonra siyaset yapması da yasaklanacaktı. O gün bu “totaliter anlayışlar”la halkın iradesinin hiçe sayıldığını söyledi. Yargıyı alet ederek kendisini engelleyen askere bir mesaj yolladı: "Güç ve çıkar odakları, seçimde önümüzü kesemeyeceklerini anlamış olmalılar ki böyle bir yola başvurdular” dedi; “Bu yol, çıkmaz sokaktır. Gün gelecek, adalet onlara da lazım olacaktır."

Baroların direnişi

Baroların direnişi

19.08.2019- Barolarla Erdoğan’ın kavgası, 10 Mayıs 2014 günü, Danıştay’ın kuruluş yıldönümü toplantısında başlamıştı. O güne dek, yargı kuruluşları, adli yıl açılış törenlerine siyasetçileri davet ederdi; hukukçular konuşur, siyasetçiler dinlerdi. O gün de öyle oldu. Barolar Birliği Başkanı kürsüde konuşurken Başbakan Erdoğan da onu dinliyordu. Konuşmayı beğenmedi.

Kurban olayım; kurban olmayalım

Kurban olayım; kurban olmayalım

09.08.2019- Ne konuşulduğunu tam bilmiyoruz, ama Ankara’da Amerikalı askerler, Saray’da Erdoğan, İmralı’da Öcalan arasında, birkaç gün süren gizli bir pazarlık sonucunda, Fırat’ın doğusunda girişilecek bir macera şimdilik önlenmişe benziyor. Örgütleri dağıtılmış ve muhalefeti bastırılmış bir toplum olmanın bedeli bu; hayatımıza dair kararların ortağı değil, seyircisi durumundayız. Şeffaf bir yönetime, katılımcı bir siyasete de sahip olmadığımız için kapalı kapılar ardında, istikbalimize ilişkin ne konuşulduğunu bilmiyoruz.

Kazdağları’ndaki sömürgeci kibir

Kazdağları’ndaki sömürgeci kibir

08.08.2019 - Kanada’da yaşayan bir arkadaşım var; göle nazır bir evde oturuyor. Dün ona “Bahçendeki ağaçlardan birini kesmek istesen ne olur” diye sordum. “İzin almadan dalına bile dokunamazsın” dedi. Göl yolundaki otları temizlemesine bile izin verilmiyormuş. Bu Kanada’nın bir şirketi, izinsiz dal kesemediği ülkeden gelip AKP’nin izniyle burada 200 bin ağaca kıydı. İster “vahşi kapitalizm” deyin buna, ister altın avcılığı… Lafa gelince vatan toprakları için öleceğini söyleyenler, vatan toprağının vahşice yağmalanmasına gözyumdular. Gözyummanın da ötesinde, Kanadalıların yerli işbirlikçisi oldular.

Erdoğan ortadan kayboldu mu tetikte olun!

Erdoğan ortadan kayboldu mu tetikte olun!

....çünkü kenara çekilip tehlikeli planlar yapıyor demektir. 7 Haziran 2015 seçimini hatırlayın: 5 milyon oy kaybedip yüzde 40’a düştüğünde Erdoğan 3 gün ortadan kaybolmuştu. Muhalifleri kutlama yaparken, Ankara’da koalisyon pazarlıkları yapılırken ortaya çıkıverdi. Hem de kiminle? Deniz Baykal’la… CHP, “Erdoğan meşruiyetini yitirdi” açıklaması yaparken o, daha önce “Beline hâkim olamadı, gitti” dediği Baykal’ı görüşmeye ikna etmiş, Baykal’ın da koşarak gitmesiyle CHP karışmıştı.

Vicdan kamerası

Vicdan kamerası

06.08.2019 - Bir görüntü düştü İnternet’e… Vatan Emniyet binasında bir hücrenin tepe kamerasıyla çekilmiş. 5 metrekarelik tabutlukta 5 kişi uyuyor… Sıkışık, dipdibe… İçlerinden biri sabaha karşı göğsünü tutarak kalkıyor. 42 yaşında, iki çocuk babası bir öğretmen: Gökhan Açıkkollu… Şeker hastasıymış. 15 Temmuz darbe girişiminden bir hafta sonra, ihbar üzerine gözaltına alınmış. 13 gün ağır işkence görmüş. İlaçlarını vermemişler. Kalbi sıkışınca kalkıp yerde yatanların üzerinden atlayarak parmaklıkların ardından polise sesini duyurmaya çalışıyor. Duyuramayınca yatağına dönüp ölümü bekliyor. Görüntü uzun belli ki… Ama bu kadarı bile gözaltında ölümü, polisin zulmünü kanıtlamaya yetiyor.

Kan davası

Kan davası

05.09.2019- Kan meselesi önemlidir. Özellikle de Türkiye’de… Gazeteci dostumuz Hrant Dink, Türk kanıyla ilgili bir sözü yanlış anlaşıldığı için katledildi. “Kan Davası”, yani hukuk tanımayıp kendi öcünü alma geleneği, feodal bir kalıntı olarak hala yaşıyor. Hala sokaklarda, “Kana kan intikam” sloganı atılıyor. Dün Barbaros Şansal, İstanbul’da Kızılay’a kan vermeye gittiğinde saldırıya uğradı. Saldırgan, yıllardır kışkırtılan din-millet-cins ayrımcılığını, bir kişiye ve bir cümleye sığdırmıştı: “Bu gavur, vatan haini, ibnenin kanını almayın.” “Gavur”, çünkü Türk kimliğini değil, AB oturumunu göstermişti. “Vatan haini”; çünkü sivri diliyle sürekli hükümeti eleştiriyordu. “İbne”; çünkü heteroseksüel değildi. Her yerde oluyor bu tür ırkçı saldırılar…

Devlet “bip” dedi

Devlet “bip” dedi

02.08.2019- Şimdi düşünün: Diyelim Behzat Ç. seyircisisiniz. Ama amirimiz biraz asi; ağzı bozuk; biraya düşkün; savcıyla yatıp kalkıyor. Devlet de bira içeni, küfredeni, ulu orta öpüşeni sevmiyor. Olabilir. Çocukları korumak istiyordur, herkes başı önde, mazbut yaşasın istiyordur; “Bunlar yoldan çıkarsa, yarın asi olurlar” diye düşünüyordur. Bu düşüncelerle yayınlara “bip” özelliği getirildi. Yayıncı kanal, kahramanımız ne zaman küfretse “bip” sesi koyar, ne zaman eli biraya gitse şişeyi saklar, öpüştükleri sahneleri yasaklar oldu. Ama bu da yetmedi. Çünkü kahramanımız aynı zamanda polis teşkilatı içindeki paralel yapılanmaya karşı mesajlar da veriyordu. Sonunda kanaldan kovuldu. Yedi sene kenarda bekledi.

Talana giden kefen parası

Talana giden kefen parası

01.08.2019- Devleti bir aileye benzetirsek, yıllar yılı dedelerinin biriktirdiğini har vurup harman savuran bir hayırsız evlatla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Ebeveynlerinin tüm birikimini yedikten, arsaydı, binaydı ne varsa eş dosta yedirdikten sonra 5 kuruşu kalmadığını fark eden evlat, bir sürü de borca girdi. Ve sonunda, evin dip köşesini karıştırıp ana babasının son kefen parasına göz dikti. Hükümetin Merkez Bankası’nda dar günler için tutulan “ihtiyat akçesi”ne göz dikmesi, ancak bu örnekle açıklanabilir.

Aydınlar dilekçesinden barış bildirisine

Aydınlar dilekçesinden barış bildirisine

31.07.2019-12 Eylül’de üniversite öğrencisiydim. Darbeden sonra YÖK kuruldu, hocalarımız kürsülerinden kovuldu. Türkiye baskı altında, suskundu; konuşmak, ülkenin aydınına, akademisyenine düşerdi. Ama olmadı. Toplu bir itiraz gelmedi. Üniversitenin anlı şanlı hocalarının çoğu, doçentlerinin, asistanlarının kovuluşunu sessizce izlerken bir kısmı da bakanlık kapabilmek için lacivert takımlarını ütülüyordu. Göze girme yarışında İstanbul Üniversitesi darbenin lideri Kenan Evren’e cübbe giydirip fahri doktora verdi. Beklediğimiz tepki, 3,5 yıl sonra Aydınlar Dilekçesi ile geldi. Aziz Nesin’in girişimiyle bir dilekçe imzalayan 1300 aydın, adalet, özgürlük, demokrasi istiyordu. Tabii hemen “elebaşlar için” soruşturma açıldı.

Devlet adam kaçırırsa...

Devlet adam kaçırırsa...

30.07.2019- Yargısız infaz, 90’larda Kürt illerinde yaygın bir yöntemdi. ”Beyaz Toros”lar, ortadan kaybolmaların simgesi haline gelmişti. 15 Temmuz sonrası devreye giren “Siyah transporter”lar işi, ülke, hatta dünya çapında büyüttü. İstihbaratın 20 ülkede 80 kişiyi kaçırdığı gururla açıklandı. Bu arada 24 kişi ortadan kayboldu. Kaybolanların bazısı güpegündüz, ailelerinin yanından kaçırılıyorlardı. Kaçıranlar genelde ailelere, “Biz devletiz. Soru sormayın. Polise başvurmayın” diyordu. Belki devlet görevlisiydiler, belki devlet adına hareket eden çete mensupları... Ama devletin olayı aydınlatmak yerine örtbas etmeye çalışması, suç itirafı gibiydi. Kayıp ailelerinin polise, savcılığa başvurularına, vekillerin soru önergelerine ısrarla sağır kaldı devlet…

Liderlerin sağlığı bizi ilgilendirmez mi?

Liderlerin sağlığı bizi ilgilendirmez mi?

29.07.2019 - Atatürk 1938 başında rahatsızlanıp Batı basınında spekülasyonlar başlayınca Cumhurbaşkanlığı, sağlık durumuna ilişkin açıklama yapmıştı. Vefatına kadar da sağlığıyla ilgili her detay, nabız ve hararet derecesine varıncaya kadar, kamuoyuyla paylaşıldı. Oysa mesela 1. Dünya Savaşı’nda Wilson felç geçirdiğinde görevi eşi üstlenmiş; durum, kamuoyundan gizlenmişti. Aynı şekilde 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz Başbakanı Churcill’in kalp krizleri de duyurulmamıştı. 1974’te Fransız Cumhurbaşkanı Pompidou’nun lenf kanseri, ofisinde ölene dek saklanmıştı. Elbette her iki tutum için de lehte ya da aleyhte argümanlar ileri sürülebilir. Konuya ilişkin tartışma günümüzde hala sürüyor.

Al sana üç çocuk!

Al sana üç çocuk!

25.07.2019- Sosyal medyanın dilinde, hamile bir kediyi pitbull’un ağzına atan çocuklar var. Malum; büyük iş yapmış edasıyla polis aracına binerken “Niye yaptınız” diye soran gazeteciye, “Seni vursam üzülmem; kediye mi üzüleyim” dedi bir tanesi… Öbürü, “Yaşımızın yetmediği yerde yaşantımız yeter” diye böbürlendi. Hani “dindar ve kindar” nesiller yetiştireceklerdi ya; “dindar” işi tutmadı pek; ama “kindar” faslı tutmuş gibi… osyal medyada siniri bozulanlar, memleketten umudu kesenler, çocuklara hak verenler, onları da köpeğe atmayı önerenler laf yarışında…

Barış akademisyenleri Anayasa Mahkemesi’nde

Barış akademisyenleri Anayasa Mahkemesi’nde

25.07.2019-Anayasa Mahkemesi bugünlerde Barış için Akademisyenler’le ilgili karar verecek. Biliyorsunuz, 2016’da bir grup akademisyen, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiri yayınlamış ve devlete “Şiddete son ver, kalıcı barış için çözüm yolları kur” çağrısı yapmıştı. 89 üniversiteden 1128 akademisyenin imza attığı bu çağrı, üniversitenin uzun süren sessizliğinin ardından büyük bir çığlığa dönüştü. Çağrının etkisinin büyüklüğü, tepkiyi de büyüttü; hükümet, bunu bir üniversite temizlik operasyonu için bahane yaptı; Erdoğan’ın imzacıları bizzat hedef göstermesinin ardından yargı ve rektörler harekete geçti; akademisyenlerin çoğunun işine son verildi, peşpeşe yüzlerce dava açıldı.

Eski medya öldü. Yenisine bakalım

Eski medya öldü. Yenisine bakalım

24.07.2019- Bugün 24 Temmuz, basın özgürlüğü için mücadele günü… Türkiye basını sansürün kaldırıldığı 1908’den beri hiç özgür olmadı; ama galiba hiç bu kadar da baskı altında kalmadı. 40 yıl içinde daktilodan bilgisayara, gazeteden televizyona, baskıdan online’a geçişe tanık olan bizim kuşak, ne yazık ki sadece basının değil, bir mesleğin topyekün çöküşüne de şahitlik, belki de aracılık etti. Büyük çöküşten sonra artık “Niye böyle oldu” diye sorgulamanın, birbirimizi suçlamanın, “kaç gazete kapandı, kaçımız hapiste” diye saymanın bir yararı yok.

Matematikte niye geri kaldık?

Matematikte niye geri kaldık?

23.07.2019- OECD’nin her yıl yaptığı bir uluslararası öğrenci değerlendirmesi var. 15 yaş grubunun matematik ve fen bilimlerindeki becerisi ölçülüyor. Bu teste göre matematikte Türkiye, 72 ülke arasında 49. sırada… Üstelik buraya 35. sıradan düşmüş. 12 yılda 14 sıra gerilemiş. Demek ki genetik değil, politik bir sorun var ortada… En son liselere giriş sınavındaki matematik testinde 72 bin öğrenci sıfır çekmiş. Matematik, öğrencilerin en başarısız olduğu dal durumunda… Dünkü Evrensel’de Fatih Polat’ın matematikçi Doçent Doktor Tuna Altınel’le yaptığı söyleşiyi okurken, bu rakamları düşündüm.

Bürokrasinin ayak direme dönemi başlıyor

Bürokrasinin ayak direme dönemi başlıyor

22.07.2019- Bir iktidarın inişe geçtiğinin bir seri işareti vardır: Tabii ki en önemlisi oyların azalmasıdır. Bu, diğer dişlileri harekete geçiren ilk darbedir. Genelde iktidar yenilgiden seçmeni suçlar. Tıpkı İstanbul’u kaybettikten sonra, “Herkesin karnını doyurduk. Yine de oy vermediler” diyen Erdoğan gibi… Peşinden seçmene ceza kesilir. Kampanya sürecinde bekletilen zamlar, birden yağdırılır. Bu da oldu son bir ayda: Çay, şeker, motorin, elektrik, tütün, içki, doğal gaz, peşpeşe zamlandı. Bu ceza, sarsılan ekonomiyi toparlamaya yetmediği gibi tabanda tepkiyi büyüttü.

Hükümet 20 Temmuz’u erken kutladı

Hükümet 20 Temmuz’u erken kutladı

15 Temmuz “Demokrasi ve Milli Birlik Günü”, demokrasiyi ve milli birliği baltalayan demeç ve gösterilerle idrak edildi. Ama iktidar açısından asıl idrak edilmesi gereken gün, yarın; yani 20 Temmuz… Çünkü 20 Temmuz, Erdoğan’ın darbeyi bahane ederek Olağanüstü Hal ilan ettiği, bunu bir rejim değişikliği için sıçrama tahtası yaptığı tarih… O sıçrama sayesinde toplum tam bir kıskaca alındı, parlamenter rejim feshedildi ve bir tek adam rejimi kuruldu. “Allah’ın lütfu” sayılan 15 Temmuz’un ilk meyvesiydi 20 Temmuz… Türkiye için keder, iktidar için zafer günüydü.

Geziciler “terör örgütü”,Dink’in katilleri “suç örgütü”

Geziciler “terör örgütü”,Dink’in katilleri “suç örgütü”

18.07.2019- Bugün Gezi davasının ikinci duruşması var. Benim de aralarında olduğum 16 kişi için toplamda 47 bin 520 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Suçlama: “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”… Gezi isyanından 6 yıl sonra yazılan iddianame, “16 kişi arasında hiyerarşik örgüt bağı olmadığını, gevşek örgüt bağı olduğunu” söylüyor. Yani, “örgüt bağına dair kanıt bulamadık” demek istiyor.Tutuklu sanık Osman Kavala, Gezi’yi finanse etmekle suçlanıyor. Ortada para transferine dair tek bir delil yok. Delil diye çıkardıkları, gaz maskesi alımı için destek verebileceğini söylemiş olması, poğaça, iskemle, masa gibi şeyler alınması gerektiğinden söz etmesi…

Ali Babacan’la Çıkrıkçılar anısı

Ali Babacan’la Çıkrıkçılar anısı

17.07.2019- 12 yıl önceydi. Milliyet’teydim. Dönemin Başmüzakerecisi Ali Babacan ile birkaç saat geçirip izlenimlerimi yazmıştım. Henüz 37 yaşında Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı koltuğundaydı. Ankara Koleji’ndeki yıllığında onun için “Güzel alışveriş yapar. 5 vakit namaz kılar” yazılıydı. Türkiye’nin ilk başörtüsü eylemini yapan Hatice Babacan’ın yeğeniydi. ODTÜ Endüstri’yi bitirmişti. Ama galiba asıl mezuniyeti, Ankara Çıkrıkçılar Yokuşu’ndandı.

Gülen’in koridorundaki fotoğraf

Gülen’in koridorundaki fotoğraf

16.07.2019- Meclis’te dün yapılan 15 Temmuz özel oturumunu izledim. Her çıkan hatip, FETÖ’cülerin hain planlarından, Türk milletinin yazdığı destandan söz etti. Onları özel locasından izleyen Erdoğan’ın bu ekiple yıllar süren işbirliği pek gündeme gelmedi. Çok da değil, yedi yıl önce, aklı başında herkes, Gülen örgütünün nasıl devleti ele geçirmek üzere olduğu uyarısı yaparken, Türkçe Olimpiyatları’nda Gülen’e “dön” çağrısı yapan Erdoğan değil miydi? Peki, Erdoğan’ın Gülen’e hasreti nasıl nefrete dönüştü?

Putin’i mi istersiniz Trump’ı mı?

Putin’i mi istersiniz Trump’ı mı?

15.07.2019- Son günlerde Türk gazetelerinin çoğunun manşetinde Rus S-400 füzelerinin Türkiye’ye nakline dair zafer çığlıkları var. Kimi, Türkiye’nin Washington’un baskısını püskürttüğünü öne sürüyor, kimisi Moskova ile çok daha güçlü bir ittifakın başladığına inanıyor. Bu propaganda, toplumda Batı karşıtı bir hissiyatı tetikledi: “Türkiye için en büyük tehdidin hangi ülke olduğuna” dair son anketten yüzde 81,3 oranında “ABD” cevabı çıktı. Üç yıl önce bu oran yüzde 44’tü… Buna karşın Rusya’ya sempatinin büyüdüğü gözleniyor.

Erdoğan o fotoğrafı hatırlıyor mu?

Erdoğan o fotoğrafı hatırlıyor mu?

12.07.2019 - Bir tutsak için en zor şey, tutsak olmak değildir; o, belki yaşadığı ülkenin, belki yaptığı işin, belki boyun eğmeyip itiraz etmesinin bedelidir. Onu bilir. Göze alabilir, sabırla özgürlüğü bekleyebilir. Bir tutsak için en zor şey tutsak olmak değil, ne kadar tutsak kalacağını bilememektir. Yarın mı çıkacak; bir yıl sonra mı? Yoksa daha yıllarca mı yatacak? Üç yıl hapiste kalacağını bilen insan, kendini ona göre hazırlayabilir; ama bilmiyorsa, beklemek işkencedir.

Niğde yolu

Niğde yolu

İktidardaki “Türk-İslam sentezi”, yerel seçimde büyük darbe yedi. AKP, 25 yıldır elinde tuttuğu büyük kentleri kaybetti; MHP, kendisiyle birlikte iktidardaki ortağını da kaçınılmaz sona sürüklüyor. Ne beklersiniz? “Biz neden kaybettik” diye düşünüp bir politika değişikliğine gitmelerini, bugüne kadarki kutuplaştıran nefret dilini değiştirmelerini, İmamoğlu’na İstanbul’u kazandıran “birleştirici lider” rolünü taklit etmelerini değil mi? Tam tersine…

İhanetten doğan siyaset

İhanetten doğan siyaset

10.07.2019- İstanbul seçimi dört önemli sonuç doğurdu: 1.’si: Erdoğan’ın yenilmezlik efsanesi yıkıldı. 2.si: Erdoğan’ın alternatifsiz olduğu inancı çöktü. 3.sü: Erdoğan’ın karşısında geniş bir demokratik cephe oluştu. 4’üncüsü: İlk kez AKP içinden bir muhalif hareket doğdu. AKP, daha ilk üçünü hazmetmeye çalışırken, şimdi dördüncünün travmasını yaşıyor.

ODTÜ’ye dokunan yanar

ODTÜ’ye dokunan yanar

09.07.2019- Ortadoğu Teknik Üniversitesi, kurulduğundan beri hemen her iktidarın hedefi olmuş, baskı görmüş, kapatılmış, boykota gitmiş, ancak bir türlü teslim alınamamıştır. Tarihinden gelen, kırılamayan bir direniş geleneği ve bu direniş içinde yarattığı, aşılamayan bir başarı grafiği vardır. 1968’de Amerikan elçisinin arabasını yakmış, 1995’te Gorbaçov’u protesto etmiş üniversitedir ODTÜ… Dili sivri, kumaşı sağlam, direnişi yamandır. 68’de stadyumuna kazınan “Devrim” yazısı, mezunlarının kimliğine dönüşmüştür.

Yeni hedef: Yabancı basın

Yeni hedef: Yabancı basın

08.07.2019- Türk hükümeti, yerli medyayı susturduğundan beri medyada düşman sıkıntısı çekiyordu. Gerçek gazetecilerin çoğu ya hapiste ya da işsiz olduğu için neredeyse bütün kanallar, gazeteler, köşe yazıları hükümete övgü doluydu. Halkı korkutabilmek için bir nefret objesi arayan rejim, sonunda aradığı düşmanı, yabancı basında bulundu. “Uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye uzantıları”nı hedef aldı. Hükümet yanlısı SETA vakfı, BBC, Sputnik, Deutsche Welle, Amerika’nın Sesi, Euronews gibi medya kuruluşlarının Türkiye biriminde çalışan gazetecilerin yaptıkları haberlerden, attıkları tweetlere kadar sicillerini çıkardı.

Tehlikeli oyun: Batıya karşı Moskova

Tehlikeli oyun: Batıya karşı Moskova

05.07.2019- Türk siyasi tarihi, Batı’ya yüz çevirip Moskova’ya yanaşmaya çalışan liderlerin devriliş hikayeleriyle doludur. Bunu ilk deneyen ilk Başbakan İsmet İnönü oldu. 1932’deki Sovyetler ziyaretinin ardından sıkılaştırılan katı devletçi, planlı kalkınma modeli, yeni palazlanan müteşebbislerin tepkisini çekince bir süre sonra koltuğunu özel teşebbüsün temsilcisi Celal Bey’e devretmek zorunda kaldı.

Müthiş sürpriz ve büyük imkân

Müthiş sürpriz ve büyük imkân

Son seçime dair en yakın tahmini yapan araştırma şirketi KONDA, sandık analizini yayınladı. Görünen o ki, ortada, Türkiye demokrasisi açısından müthiş bir sürpriz ve büyük bir imkân var. Sürpriz şu: Siyasi yelpazenin iki ayrı ucunda konumlanan MHP’nin ve HDP’nin bir kısım seçmeni, 31 Mart’tan 23 Haziran’a kadar geçen 12 haftada, tercihini İmamoğlu’ndan yana değiştirmiş görünüyor. KONDA’ya göre, MHP’lilerden İmamoğlu’na giden destek yüzde 11’den yüzde 28’e çıkmış. HDP’de ise bu oran yüzde 53’ten yüzde 90’a tırmanmış.

Güzel Ölüler

Güzel Ölüler

03.07.2019- Refik Durbaş, “Çırak aranıyor” şiirinde “Ölüm hep bana, bana mı düşer usta” diye sordurmuştu çırağına… Sivas’ta yitirdiğimiz canların anmasında hep bu mısra çınladı kulağımda… Belki Eskimolar kar için çok şiir yazmıştır; belki Afrikalılar kölelik için… Biz, ölümle haşır neşiriz en çok... Metin Altıok, Sivas’a gitmeden, kitaplarını yaymış yere, eşi için imzalamış birer birer; “Sende kitap setim yok, bulunsun” demiş, olacağı biliyormuşçasına…

Hükümeti devirecek fareler

Hükümeti devirecek fareler

02.07.2019- Geçen hafta sonunu Gezi iddianamesi eklerine giren telefon dinleme kayıtlarımı okuyarak geçirdim. Keşke size de bu imkan verilse… Düşünsenize, eş dostla yaptığınız görüşmeler yıllar sonra yazılı olarak elinize geliyor. Satırı satırına... Koca polis teşkilatı işi gücü bırakmış bizim özel sohbetleri dinlemiş; sonra zahmet edip bunları kâğıda dökmüş. Bitmemiş; marifetmiş gibi iddianameye koymuş.100 sayfayı aşkın telefon kaydı…

İhanetle gelen ihanetle gider

İhanetle gelen ihanetle gider

01.07.2019- Türk siyasetinin duayen ismi Süleyman Demirel, yılların tecrübesiyle, “Siyasette nasıl gelirsen öyle gidersin” demişti. Seçimle geldiysen seçimle, darbeyle geldiysen darbeyle… Erdoğan, kendisini vareden ustası Necmettin Erbakan’ı terk ederek geldi iktidara… 2000’lerin başında ak saçlı parti kadrolarına karşı gençleşmeyi, yenilenmeyi, parti içi demokrasiyi savunuyordu. Oğluna adını koyacak kadar sevdiği hocasını terk ederken şöyle demişti: “Artık ben merkezli siyaset dönemi bitti. Lider hegemonyası istemiyoruz. Biz kimseye tapınmayacağız.”

Toplumsal bellekten bir damla

Toplumsal bellekten bir damla

28.06.2019 ''Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” türküsünü bilirsiniz değil mi? Garip Tatar’ın derlemesidir. Garip Tatar, Ardahanlı bir köy çocuğuydu. Onu Cılavuz Köy Enstitüsü’ne yazdırdılar. Köyünden okula 40 kilometre yalınayak yürüyerek gitti; oradan bir edebiyatçı olarak çıktı. Mardin Derik’te öğretmenlik yaptı; Ahmet Türk’ün ilkokul öğretmeni oldu. Solcuydu, atıldı öğretmenlikten… Cumhuriyet’te yazmaya başladı. 1974’te İstanbul radyosuna girdi; prodüktör oldu; programlar yaptı, kitaplar yazdı, ödüller aldı peşpeşe…

Erdoğan şimdi ne yapacak?

Erdoğan şimdi ne yapacak?

27.06.2019- Erdoğan İstanbul yenilgisinden ders aldı mı? Hiç öyle görünmüyor. Parti içinde, yandaş basında, hatta bakanlar arasında özeleştiriler, karşılıklı suçlamalar başladı; “neden yenildik” başlıklı yazılar, yorumlar çoğaldı. Ama herkes Erdoğan’ın ne diyeceğini bekliyordu. Çünkü asıl yenilen, o ve onun yenilmezlik unvanıydı. Acaba 3 ay önceki yenilgisinden sonraki gibi “İnanmıyorum, sayılmaz, bi daha yapalım” inatlaşmasına mı girecekti; sonucu sessizce kabullenip bekleyecek miydi?

İstanbul tamam, sıra Türkiye’de

İstanbul tamam, sıra Türkiye’de

26.06.2019- AKP Başkanı Erdoğan dünkü grup toplantısında rakamları çarpıttı: Partisinin 2009 yerel seçiminde yüzde 44,7, son seçimde ise yüzde 45 oy aldığını söyledi. Böyle bakınca 10 yılda AKP oyunu artırmış gibi görünüyor. Evet 2009’da AKP’nin oyu yüzde 44,7 idi ama bu seçimde ancak MHP ile birlikte bu oya ulaşabildi. Bu, bir araya gelerek bile İstanbul’u koruyamadıklarını gösteriyor.

Gezi yargılanıyor

Gezi yargılanıyor

25.06.2019- Dün Silivri’deki duruşmayı yargıç, “Bugün malum dosyanın görülmesine başlanacak” diye açtı. “Malum dosya” dediği, “Gezi davası”ydı. 16 kişi, “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”ten yargılanıyoruz. Müebbet hapsimiz isteniyor. 16’mız için talep edilen toplam ceza, 47 bin 520 yıl... 657 sayfalık iddianameye bakılırsa suçumuz çok: Osman Kavala, Gezi’ye iki masa, üç sandalye 100 poğaça vermiş; Mehmet Ali Alabora isyanı çağrıştıran bir oyun sahnelemiş, Çiğdem Mater, Gezi’yi anlatan bir filmde konuşmuş; ben Halk TV’ye bağlanıp polis saldırısını eleştirmişim.

Türkiye kazandı

Türkiye kazandı

24.06.2019- Seçim yaptırmayan tiran görülmüştür; yapılan seçimi iptal eden tiran da görülmüştür; ama iptal ettirdiği seçimi de kaybeden tiranı görmek, Türkiye’ye kısmet oldu. Türkiye seçmeni, sadece Erdoğan’a değil, dünyaya bir demokrasi dersi verdi. 3 ay önce verdiği oyun hiçe sayılmasını, okkalı bir tokatla cezalandırdı. Tatilini böldü, sandığa koştu, iradesine sahip çıktı. İki aday arasında 3 ay önce 13 bin olan fark, 780 bine ulaştı. Erdoğan, 25 yıldır elinde tuttuğu İstanbul’u kaybetti ve çöküş dönemine girdi.

Erdoğan’ın büyük çaresizliği

Erdoğan’ın büyük çaresizliği

21.06.2019- “Bizim büyük çaresizliğimiz” filmini görmüş müydünüz? AKP bugünlerde filmin yeni versiyonunu çekiyor. İstanbul’u kazanmaktan tamamen umudu kestiği anlaşılan iktidar, seçime 3 gün kala son kozlarını devreye soktu. Ama kozlar, çaresizliğin son durağını işaret ediyor: Önce Sisi benzetmesi, sonra yargı darbesi, nihayet Öcalan hamlesi… Erdoğan, dün geceki yayında, kendisinin belediye başkanı iken okuduğu bir şiir nedeniyle mahkûm olduğunu, bu nedenle başkanlığının elinden alındığını hatırlattı. “Bu, daha başkan olmadan devletin valisine küfrediyor” dedi.

Erdoğan üniformayı giydi

Erdoğan üniformayı giydi

20.06.2019- Siyaseten baş edemediklerini, yargıya havale etmek, mahkemede önünü kesmek, uzun yıllar boyunca askerlerin taktiğiydi. Erdoğan’ı durdurmak için de denediler bu taktiği; kendisini hapsettiler. Anayasa Mahkemesi’nde partisini kapatmak istediler. Sonuç ne oldu? Bunlar Erdoğan’ı durdurmaya yetmedi; tersine yarattığı mağduriyet duygusuyla iktidarını besledi. Dün Erdoğan, “ordu valisine hakaret iddiasıyla ilgili verilecek yargı kararının İmamoğlu’nun önünü kesebileceğini” söyledi.

Erdoğan'ın dönüşü

Erdoğan'ın dönüşü

19.06.2019- Türkiye bir haftayı aşkın bir süredir Erdoğan’sızdı. Her gün her ekranda sürekli görmeye alıştığımız Cumhurbaşkanı ortadan kayboldu. 39 ilçede miting yapmak şöyle dursun, medya söyleşilerini bile durdurdu. Bunun üzerine hemen spekülasyon kuşları havalandı. Kimisi “Kaybedeceğini anlayınca faturayı Binali Yıldırım’a kesmek için çekildi” dedi; kimisi “İmamoğlu’nun kucaklayıcı dili prim yapmaya başlayınca gerginlik siyasetinden vazgeçti” yorumunu yaptı.

Erdoğan İstanbul’u kaybedeceğini anladı

Erdoğan İstanbul’u kaybedeceğini anladı

18.06.2019- İstanbul belediye başkanlığı için yarışan iki adayın ekranda biraraya gelebilmesi, büyük heyecan yarattı. Herhangi bir demokraside, her seçimde rastlanabilecek sıradan bir tartışmanın, sansasyona dönüşmesinin nedeni, AKP’nin 17 yıl sonra ilk kez böyle bir yüzleşmeyi kabul etmesiydi. Bu, AKP’nin adayı için o kadar beklenmedik bir cesaret gösterisiydi ki çokları “Kesin şapkadan bir tavşan çıkaracak” diye düşünüyordu. Sonuçta tavşan değil, ne tartışmaya ne açık oturuma benzeyen sıkıcı bir panel çıktı.

Gezi'nin yıldönümü

Gezi'nin yıldönümü

31.05.2019- 2013’ün 31 Mayıs günü öğleyin, dev bir kalabalıkla Dolmabahçe’den tırmanıp Taksim’e gelmiştik. Meydan polis kuşatmasındaydı. İlk gazı orada yedik. Damağımızda gazın tadı, gözlerimizde acı bir yangınla Marmara Otel’in yanındaki Sağlık Sokak’a doğru çekildik. Türkiye’de hak aramanın bedelini bilenler hazırlıklı gelmişti. Limonlar, sular, sütler hemen paylaşıldı.

Memleketten Hukuk Manzaraları

Memleketten Hukuk Manzaraları

30.05.2019- Dünkü Hürriyet’in manşeti emekli bir Danıştay hâkimine ayrılmıştı. 57 yaşındaki hâkim, peygamber soyundan olduğunu öne süren biri tarafından dolandırılmıştı. Bu kişi hâkimin gebe kalmak isteyen kızına yardımcı olabileceğini söylemiş, sonra da hâkimi cinlerle korkutarak 550 bin lirasını almıştı. Hâkimin avukat olan kızı da aynı kişinin kendisini taciz etmesinden şikâyetçi olmuştu.

Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır

Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır

29.05.2019- Dün Bonn’da Deutche Welle’nin düzenlediği Global Medya Forumu toplandı. Beş kıtadan meslektaşlarımızla buluştuk, dünyada basın özgürlüğünün gerilemesini, medyanın hedef haline gelmesini, yalan haberin hızla türemesini konuştuk. Ben de iki ayrı oturumda konuşmacıydım. Yalan haber konusu açıldığında Türkiye’den üç fotoğraf gösterdim.

Yeni Avrupa

Yeni Avrupa

28.05.2019- Avrupa, adeta Türkiye’nin yaşadığı politik süreci arkadan takip ediyor. 2000’lerin başında, Türkiye’de istikrarsız koalisyon hükümetleriyle merkez sağ ve sol partilerin çöküşüne, sistem dışı AKP’nin yükselişine tanık olmuştuk. Geçen hafta sonu yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri, bu eğilimin yaşlı kıtaya yayıldığını gösterdi.

Öcalan’a tecrit kaldırıldı

Öcalan’a tecrit kaldırıldı

27.05.2019- PKK’lı tutsakların Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri dün sona erdi. Öcalan, 2011’den beri, yani 8 yıldır avukatlarıyla görüştürülmüyordu. Hükümetle-PKK arasındaki müzakere sürecinin 2015 sonunda çökmesinin ardından ailesiyle görüşmesi de yasaklanmıştı.

Gülen mağdurları

Gülen mağdurları

26.05.2019- Önceki gün, ÖzgürüzRadyo’da Zübeyde Sarı’nın Mercek programının konuğu Sinan Özcerit’ti… 21 yaşındaki Sinan, KHK ile ihraç edilen Doçent Ahmet Turan Özcerit’in oğlu… Yaşadıkları zulmü şöyle anlattı: “Babam 15 Temmuz’dan sonra tutuklandı. Birkaç cezaevi değiştirdikten sonra hapiste ağrıları başladı. Ne zaman revire gitse, ağrı kesici hap verip yolluyorlardı...

Soğanın kabuğu soyulunca…

Soğanın kabuğu soyulunca…

23.05.2019- AKP Genel Başkanı, dün sabah cumhuriyetin hâkim ve savcılarını topladı, onlara adaletten bahsetti. Kimi durumda zulümle adalet arasındaki farkın soğan kabuğu kadar ince olabileceğini söyledi. Türkiye’de o kabuğun çoktan soyulduğunu, adaletin zulmün emrine girdiğini söylemedi tabii...

İktidarın medyası varsa bizim de sosyal medyamız var

İktidarın medyası varsa bizim de sosyal medyamız var

22.05.2019- Sosyal medyanın ne kadar etkili olabildiğine iki örnek yaşadık dün…İlkini, İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı dile getirdi. Ekrem İmamoğlu, pek çok muhalif politikacı gibi, medyanın yasaklılarından… Eski merkez medyanın da katılmasıyla büyüyen Saray korosu hep iktidara çalışırken, muhalifleri sadece çamur atmak için gündeme alıyor.

Ayıyla yatağa girmek

Ayıyla yatağa girmek

21.05.2019- İsmet İnönü, “Büyük devletlerle ilişkiye girmek, ayıyla yatağa girmek gibidir” demişti. Türkiye S-400 füzeleri yüzünden ABD-Rusya ekseninde böyle bir ilişkiye girdi ve hangi ayıdan nasıl bir darbe yiyeceği belli değil.

Aile fotoğrafı

Aile fotoğrafı

20.05.2019- Bazı aile fotoğrafları vardır; aile reisi, oğullar, abiler gururla yanyana durur, arada gözü morarmış kadınlar, kolu sargılı kızlar zoraki gülümseyerek poz verir. Çünkü adettir: Kol kırılır, yen içinde kalır. Ailede dayak vardır, şiddet vardır; ama dışarı mutlu aile fotoğrafı vermek mecburiyeti de vardır. Kan kusulur, “kızılcık şerbeti içtim” denir.

1989 Sendromu

1989 Sendromu

17.05.2019- Yerel seçimler öncesi, birçok siyasi gözlemci Erdoğan’ı ”1989 sendromu”nun beklediğini söylüyordu. Neydi 1989 sendromu? Turgut Özal, 1983’te yüzde 45 oy alarak Başbakanlık koltuğuna oturmuştu. Tek başına iktidardı. Halk desteği vardı. Çok güçlü bir liderdi. Ekonomiyi yıllık yüzde 5 büyütmüştü. İlk 5 yıl böyle geçti.

Casusluğuma kanıt mektup aranıyor

Casusluğuma kanıt mektup aranıyor

16.05.2019- Dün Çağlayan’da MİT TIR’ları davamın duruşması vardı. Süren 5-6 davam var, bu en eskisi… Bir yılan hikâyesi… Ve Türk adaleti için bir başka utanç belgesi… Malum Türk istihbaratının TIR’lar dolusu silahı Suriye’ye sevk ettiğine dair video haberimizi, dönemin Başbakanı Erdoğan, “silahsa silah” diyerek doğrulamıştı.

Çağlayan’dan Madrid’e adalet mücadelesi

Çağlayan’dan Madrid’e adalet mücadelesi

15.05.2019- Silivri’de yazdığım “Tutuklandık” kitabımın İspanyolca baskısı vesilesiyle Madrid’deyim. Benim gibi biri, 26 derecede harika bir ilkbahar yaşayan İspanyol başkentinde ne yapar? Tabii ki mahkeme izlemek için adliyeye gider. Alışkanlık işte...

Yasaklı slogan

Yasaklı slogan

13.05.2019- Selçuk Milar ismini bilenler bilir; grafik sanatçısıdır. 1946’daki ilk çok partili seçimin “Yeter Söz Milletindir” diyen afişini o tasarlamıştır. Demokrat Parti’nin bu afişinde, bir sağ elin içi görünüyor ve yanına sadece o ünlü slogan yazılıyordu. Milar, Amerikan seçim kampanyalarından esinlenmiş, afişi Demokratlara zor kabul ettirmişti.

Erdoğan artık dizilerde konuşuyor

Erdoğan artık dizilerde konuşuyor

10.05.2019- Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk medyasını tamamen eline geçirdi, ama oradan yaptığı propagandanın artık etkili olmadığını fark etti. Neredeyse gazetelerin hepsi elinde, ama gazeteler okunmuyor. Neredeyse tüm televizyonlar elinde, ama seyirci, tek tarafsız yayın yapan haber bültenini izliyor, sonra sevdiği diziye geçiyor. Bunu fark edince, bu kez de dizileri hedef aldı.

Her Şey Çok Güzel Olacak

Her Şey Çok Güzel Olacak

09.05.2019- Bir haber yazarsın; yasaklarlar. “Hain” diye yaftalar, ihanetten yargılar, hapse koyarlar. Haber, yafta olur, hapis olur, kitap olur. Bu kez de kitabı yasaklarlar, yazanı kurşunlarlar, kitap senaryoya dönüşür. Onu da memlekete sokmazlar; senaryo sürgünde oyun olur.

AKP kapatılmalıdır

AKP kapatılmalıdır

08.05.2019- Abdullah Gül, sosyal medya hesabında YSK kararını eleştirirken Anayasa Mahkemesi’nin 2007’deki kararına atıf yaptı: “Yazık, bir arpa boyu yol alamamışız” dedi. Biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi, 2007’deki kararıyla, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığını engellemişti.

Sandığa darbe

Sandığa darbe

07.05.2019- 6 Mayıs 1972, Türk demokrasi tarihinin idamlarla lekelenmiş bir sayfasıdır. 47 yıl sonra aynı güne bir kara sayfa daha eklendi. AKP, Yüksek Seçim Kurulu aracılığıyla sandık iradesine darbe yaptı; kaybettiği İstanbul’u halktan zorla geri aldı.

Ankara’da hâkimler var” mı?

Ankara’da hâkimler var” mı?

Marko Paşa, Türk mizah tarihinin efsanelerinden biri… Türkiye’nin çok partili rejime geçtiği 1946’da kuruldu. Dergiyi çıkaranlar, Aziz Nesin, Sabahattin Ali ve Rıfat Ilgaz’dı. Gazetelerin en çok 50 bin sattığı o dönemde, edebiyatın dev isimlerinin dergisi, 70 bin satıyordu.

Basın özgürlüğü günü

Basın özgürlüğü günü

02.05.2019- 25 Şubat 2016 gecesi, Erdem Gül ile birlikte, Silivri’deki koğuşumuzun televizyonunda Anayasa Mahkemesi’nin hakkımızda vereceği kararı bekliyorduk. Yüksek mahkeme, avukatımız Akın Atalay’ın, tutukluluğumuzun Anayasaya aykırı olduğuna dair başvurusunu görüşecekti.

Soruşturmalar YSK’nın Kararını Etkilemez

Soruşturmalar YSK’nın Kararını Etkilemez

CHP İl Hukuk başkanı Avukat Doğuşcan Aydın Aygün: “Bu soruşturmalar YSK’nın vereceği kararı etkilemez; YSK kendi kararları ve genelgeleri çerçevesinde itirazları değerlendirecek. Seçime sonucuna ilişkin bir iptal kararı çıkabileceğini düşünmüyoruz."

Bahçeli mesajı verdi

Bahçeli mesajı verdi

MHP, Türkiye’nin milliyetçi damarını olduğu kadar derin devletini de temsil eden parti. 12 Eylül’de Alparslan Türkeş, hapse atıldığında “Fikirlerimiz iktidarda, biz zindandayız” demişti. “Derin devlet”ten kasıt biraz da budur zaten. Hükümette kim olursa olsun, bu fikriyat iktidar ortağıdır.

İktidarın meydan korkusu

İktidarın meydan korkusu

01.05.2019- “Agorafobi”, psikolojik bir rahatsızlığın adı. “Agora” Yunancada “geniş meydan” anlamına geliyor. “Fobi”, yine Yunanca kökenli… korku” demek. Özellikle panik atağı olanların, kalabalıktan kaçamama korkusuyla açık alanlardan kaçınmasına “agorafobi” deniyor.

Şehitler Ölüyor, Vatan Bölünüyor

Şehitler Ölüyor, Vatan Bölünüyor

30.04.2019- Epeydir gösterilerde, cenazelerde aynı sloganlar, aynı pankartlar var: “Şehitler ölmez, vatan bölünmez”, “Bir gider bin geliriz“, “Kanı yerde kalmayacak”, “Hesap sorulacak” vesaire. Hayat, sloganları doğrulamıyor maalesef. Şehitler ölüyor ve Çubuk’taki cenazenin gösterdiği gibi, bu ölümün ardından gelen linç girişimleri ve iktidar kışkırtmasıyla vatan da her seferinde biraz daha kamplara bölünüyor.

Türkiye İttifakı Kuruldu Bile

Türkiye İttifakı Kuruldu Bile

29.04.2019- Bir kez düşüş başlamayagörsün, her şey birden sallantıya geçer. Etraf tenhalaşır, eleştirmeye çekinenlere bir cesaret gelir; düne kadar övenler sövmeye başlar, diktiğin ağaçlar bile kurur. Hasımlardan önce, “Biz demiştik ona” diyen hısımların çelmesini yersin.

Sıradan Bir Gün

Sıradan Bir Gün

26.04.2019- Türkiye’de sıradan bir gündü dün. Haber bültenindeki başlıklar şunlardı: CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na saldırdığı gerekçesiyle gözaltına alınan 9 kişi salıverildi. "İyi Parti Genel Başkanı Akşener’in evini basmaya kalkışan 16 MHP’li beraat etti. HDP eski eşgenel Başkanı Demirtaş’ın yargılandığı davada, tutukluluğunun devamına karar verildi. Sıradanın içindeki dehşeti fark ettiniz değil mi? Türkiye’nin üç muhalefet partisinin liderinden sözediyoruz: İkisi saldırıya uğradı, üçüncüsü hapiste."

Kaos Planı

Kaos Planı

25.04.2019- Yüksek Seçim Kurulu, 31 Mart seçimlerinden hemen önce aldığı bir kararla, seçimin bazı yerlerde iptal edilmesi halinde, yenileme seçimlerinin 2 Haziran Pazar günü yapılmasına hükmetmişti. Yani eğer Kurul, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını geri alırsa, yaklaşık beş hafta sonra İstanbul’da seçim var demektir.

Kendini Fesheden Meclis

Kendini Fesheden Meclis

24.04.2019- Türkiye Büyük Millet Meclisi, 99. kuruluş yıldönümünü kutladı dün. Özel oturumu baştan sona izledim. Konuşmacıların tümü millet iradesinin üstünlüğünden söz etti. Başkan, yönettiği Meclis’in milli mücadele iradesinin merkezi olduğunu söyledi. Söylenmeyen şuydu: Kendi iradesini saraya devretmiş bir mecliste konuşuyorlardı.

Yaralı Aslanın Kaderi

Yaralı Aslanın Kaderi

23.04.2019- Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim sonrası ilk hamlesini yaptı ve “Türkiye ittifakı” projesini ortaya attı. Sanki ülkeyi yıllardır ortadan ikiye bölen ve bu bölünmüşlükten beslenen kendisi değilmiş gibi, şimdi batmakta olan gemiye ortak arıyor. Akıllıca bir taktik: Kendisini hem derinleşen ekonomik krizin tek hedefi olmaktan, hem de giderek başına dert açan ortağı MHP’den kurtaracak bir formül bu.

Kurtlar Sofrasında

Kurtlar Sofrasında

22.04.2019- İddiaya girmiştim. Demiştim ki: “Erdoğan, izlediği nefret siyasetinin kendisine kaybettirdiğini, sandıkta rakiplerinin sağduyusuna yenildiğini” görüp pragmatist davranabilir. En azından bir süre aklı, öfkesini yenebilir. ‘Birleştirici lider’ unvanını Ekrem İmamoğlu’nun elinden almaya çalışabilir. ”Yanıldım; iddiayı kaybettim.

Deran Barış İçinde Büyüsün Diye

Deran Barış İçinde Büyüsün Diye

19.04.2019- 2016’nın Ocak ayıydı. Güneydoğu’da birçok yerleşim birimi abluka altındaydı. Öğretmen Ayşe Çelik, Kanal D’deki Beyaz Show’a telefonla bağlandı ve şöyle dedi: “Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız? Sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Yazık! İnsanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın.”

Türkiye Kucaklanmak İstiyor!

Türkiye Kucaklanmak İstiyor!

18.04.2019- 40 yıldır Türkiye siyasetini izliyorum; ilk kez bir siyasetçinin, kendisini desteklemeye gelenlere, “Bir gün hata yapar tökezlersem, elimden tutup kaldırmaya var mısınız” dediğine tanık oluyorum.

Damadın Özel Mailleri

Damadın Özel Mailleri

17.04.2019- Dün, İstanbul’da altı meslektaşımızın duruşması vardı. Eski Enerji, yeni Maliye bakanı damat Berat Albayrak’ın elektronik posta mesajlarını haberleştirdikleri gerekçesiyle yargılandılar.

Notr Dame Yangını

Notr Dame Yangını

16.04.2019- 850 yıllık dünya mirası alevler içindeyken, Yeni Akit gazetesinin internet sitesi, haberi şu başlıkla verdi: “Notre Dame Katedrali cayır cayır yanıyor.” Gazeteye göre “Sözde Ermeni soykırımını tanıyan Fransa’ya Türkiye’nin ahı tutmuştu.” Nasıl olur da Allah’a inanan bir mümin, bir tapınağın yanışını sevinç çığlıklarıyla karşılar?

Şerefine Tayyip!

Şerefine Tayyip!

15.04.2019- Mazbata sözcüğü, iki haftadır Türkiye’nin gündemine yerleşti. Sözcük, Arapça “zabt” kökeninden geliyor; “tutanak” yani; bir tür sertifika. Seçimi kazandığınızı resmi olarak belgeliyor.

YSK İntihar edecek mi?

YSK İntihar edecek mi?

12.04.2019- Kimse şu aralar Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin yerinde olmak istemez herhalde. Sadece bir şehrin seçim sonucunu değil, bir ülkenin kaderini oylayacaklar.

Erdoğan, Mağdur Kostümünü Devrediyor!

Erdoğan, Mağdur Kostümünü Devrediyor!

11.04.2019- Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığı’nı 1 Nisan 1994 günü devraldı. Medya tamamen karşısındaydı. Hükümet, işini zorlaştırmak için ne mümkünse yapıyordu. Ama o polemikten kaçınıyor, birlik mesajları veriyordu. Devir teslim töreninden sonra yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Halk iradesi tecelli etti. Bürokrasinin, halk iradesine müdahale yetkisi yoktur. Biz, hukuk ne emrediyorsa onu yaparız.”

Erdoğan İçin Sonun Başlangıcı

Erdoğan İçin Sonun Başlangıcı

10.04.2019- Cumhurbaşkanı Erdoğan bu seçimi kaybettiğini gayet iyi biliyor. Seçimden önce kamuoyu yoklamalarını eleştirmesinden belliydi bu. Muhtemel sonuçlar masasının üzerindeydi. Meydan meydan gezerek gelen fırtınayı önlemeye çalıştı, ama yapamadı. Ya da ancak bu kadarını yapabildi. Büyük rant kapılarını, özellikle de İstanbul’u elinden kaçırdı. Dahası, yenilmezlik unvanı büyük yara aldı.

Direnç kazandı!

Direnç kazandı!

09.04.2019- Pendik’teki spor kompleksinde, sayım için bekleyen oy çuvallarının üzerinde yatan milletvekili Mahmut Tanal’ın fotoğrafı, bu seçimin simge görüntülerinden biri oldu. Normal bir demokrasi için tuhaf bir görüntüydü; Türkiye içinse bir demokrasi nöbeti.

Seçim medya sahiplerini de salladı

Seçim medya sahiplerini de salladı

08.04.2019- Seçim medya sahiplerini de salladı. Başkanlığı hala tescillenmeyen İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı’nın propaganda organı gibi çalışan medya kuruluşlarını, sahiplerinin isimlerini vererek uyardı dün.

İktidarla birlikte medyası da eriyor

İktidarla birlikte medyası da eriyor

05.04.2019- Türkiye, tarihinin belki de en gergin, en kritik seçimlerinden birini yaşıyor. İktidarın koltuğa yapışma çabasına, muhalefetin sandığa sahip çıkışına tanıklık ediyoruz.

AKP için Sonun Başlangıcı

AKP için Sonun Başlangıcı

04.04.2019- Dünkü Star Gazetesi “Sandıkta darbe” manşetiyle çıktı. AKP “millet iradesi” kavramını “millet darbesi”ne çevirdi. Oysa sandık güvenliği iktidarın sorumluluğunda. Bir muhalefet partisinin sandıkta hile yapması imkânsız. Gerçi iktidar partisinin seçmenden bir darbe yediği doğru. Bunca yaygara, seçim gecesi sonuç açıklamama, hala seçim sonucu tanımama hep ondan.

Erdoğan şimdi ne yapacak?

Erdoğan şimdi ne yapacak?

03.04.2019- Seçim sonrası, muhalif cenahta kaygılı bir sevinç var. Sevincin nedeni sandık zafer. Kaygının nedeni ise Erdoğan’ın muhtemel tepkisi.

Siyasette bir yıldız doğdu

Siyasette bir yıldız doğdu

02.04.2019- CHP bu yerel seçimde aday seçerken sürpriz bir karar aldı: İddialı isimler yerine, yerelde başarısını kanıtlamış adaylara ağırlık verdi. Ekrem İmamoğlu onlardan biriydi. Beş yıldır Beylikdüzü Belediye Başkanı’ydı. Erdoğan gibi Karadenizliydi. Erdoğan gibi gençliğinde futbol oynamıştı. Erdoğan gibi belediyeciliği iyi biliyordu. Erdoğan gibi muhafazakâr bir aileden geliyordu.

Erdoğan’ın çöküşe geçtiği seçim

Erdoğan’ın çöküşe geçtiği seçim

01.04.2019- 31 Mart’ın sonuçlarını şöyle özetleyebiliriz: Çatışma hırsına karşı huzur ihtiyacı yarışa girdi. Sonuçta “Yeter bu gerginlik. Biraz huzur” diyenler kazandı. Seçimin kazananı, geçen yılki oyunu yüzde 22,6’dan yüzde 30’a çıkaran CHP oldu. Türkiye’den sonra kentlerin çoğu da %50-%50 karşı karşıya geldi; tam ortadan bölündü. Küçük partiler (HDP-MHP-İyi Parti-Saadet) erirken, seçmen AKP ve CHP’de toplandı.

Pazar günü yeniden “Biz” olalım

Pazar günü yeniden “Biz” olalım

29.03.2019- Dünya ikiye bölünüyor. Son zamanlarda birçok yerde yüzde 50’ye yüzde 50’lik bir dehşet dengesi çıkıyor karşımıza…Trump, ABD seçimlerini kılpayı kazandı. İngiltere’de Brexit referandumu, toplumun yarısının diğer yarıya karşı zaferi oldu. Türkiye’de Erdoğan aynı yüzdelerle başkan oldu. Nisan’daki İspanya seçimlerinde yüzde 50’lerin yarışı bekleniyor.

Erdoğan’ın İstanbul’u fethinin 25. yıldönümü

Erdoğan’ın İstanbul’u fethinin 25. yıldönümü

28.03.2019 - Dün, yani 27 Mart, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı’na seçilişinin 25. yıldönümüydü. Tam çeyrek asır önce, 1994’te yapılan yerel seçimlerde Refah Partisi’nin adayı olarak yüzde 25 oyla İstanbul’u sosyal demokratların elinden almıştı.

Sahi o oyuncu niye mavi ceket giydi?

Sahi o oyuncu niye mavi ceket giydi?

27.03.2019- Alman okurlarımız, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mizah antipatisini iyi biliyor. Türkiye hapishaneleri, Erdoğan karikatürü çizdiği için tutuklanan karikatüristler de gördü, Erdoğan üzerine oyun yazdığı için tutuklanan tiyatrocular da…

Kayyum atanacaksa niye seçim yapılıyor ki?

Kayyum atanacaksa niye seçim yapılıyor ki?

26.03.2019 - Eskiden seçime 3 ay kala adalet bakanı, içişleri bakanı ve ulaştırma bakanı görevden çekilir, yerlerine tarafsız bakanlar atanırdı. AKP bunu değiştirdi. Böylece seçim dönemi güvenlik ve yargı mekanizmasını etkileme gücüne kavuştu. Halen bu gücü, muhalif adayları yıldırmak için kullanıyorlar.

Silivri Edebiyatı

Silivri Edebiyatı

25.03.2019 - Türkiye’de her baskı dönemi kendi edebiyatını yaratmıştır. 1930’ların, 1940’ların tek parti ve savaş devri, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali gibi ustaların yıldızını parlatmıştır. Ancak o devrin karanlığı, kimisini sürgüne, kimisini hapse, kimisini ölüme sürüklemiştir.

Başrolünde Sandalye Olan Oyun

Başrolünde Sandalye Olan Oyun

22.03.2019- Bana çok heyecan veren bir davetiye aldım dün. Westfälisches Landestheater’dan. Davetiyenin üzerinde boş bir sandalye fotoğrafı var. Fotoğrafın üzerinde benim ismim yazılı. Altta “Verrater” yazıyor. “Hain” yani.

Londra’da “Teröristler buluşması”

Londra’da “Teröristler buluşması”

Önceki gece Londra’da buluştuk: Mehmet Ali Alabora, Barbaros Şansal, Deniz Yücel, ben. Birbirimizi bilsek de, ilk kez topluca biraraya geliyorduk. Gezi İddianamesi’nde “isyan ortağım” sayılan Mehmet Ali’yi ikinci görüşümdü bu… Onun yönettiği, Meltem Arıkan imzalı Türkçe/Galce oyun “Kargalar”ı izledik.

Erdoğan’ın yerel seçim vaadi: İdam

Erdoğan’ın yerel seçim vaadi: İdam

20.03.2019- Cumhurbaşkanı Erdoğan, belki uzun süre seçim görmeyecek Türkiye’nin kritik yerel seçimine 2 hafta kala meydanlarda son kozlarını oynuyor. Bazı büyük şehirleri kaybetme riskini gördü; o yüzden kendisine uzak duran milliyetçi tabana sempatik gelecek mesajlara ve uygulamalara başladı.

“Kirli Anlaşma” üç yaşında

“Kirli Anlaşma” üç yaşında

19.03.2019- “Erdoğan’ın Suriye’yi silahlandırma politikasını belgeleriyle sergilediği için, onun şikâyetiyle hapse atılmış bir gazeteci olarak, Alman hükümetinin saraydakilere değil, zindandakilere kulak vermesini bekliyorum. Vakit çok geç olmadan” diye yazmıştım Die Welt’e. 2016’nın Ocak ayıydı.

Göze göz, tüm dünyayı kör eder

Göze göz, tüm dünyayı kör eder

18.03.2019- Yeni Zelanda saldırısı, siyasi İslam’ın “barış dini savunucusu” makyajını döktü; iktidardaki ikiyüzlülüğü ortaya serdi. İki günde yoğun bir çifte standartlar silsilesi izledik. Yıllarca “İslami terör” kavramı yanlıştır, dinleri terörle anmamalıyız” diyenlerin gazeteleri “Haçlı terörü” manşetiyle çıktı.

Alman turistler Türkiye’den vazgeçti

Alman turistler Türkiye’den vazgeçti

15.03.2019- Alman Tagesspiegel gazetesi, son gelişmelerden sonra 5 bin Alman’a Türkiye’ye seyahat etmeyi düşünüp düşünmediklerini sordu. Anket önceki gün yayınlandı. Sonuç çok çarpıcı: Almanların yaklaşık yüzde 80'i Türkiye'ye seyahat etmeyi düşünmediğini söyledi. Yaklaşık yüzde 67'si ise kesinlikle Türkiye'ye gitmeyeceğini belirtti.

Avrupa yarın Türkiye ile masaya oturuyor

Avrupa yarın Türkiye ile masaya oturuyor

14 Mart 2019 - Dün Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını öneren raporu 370’e karşı 109 oyla kabul etti. Rapor bu önerisine Türkiye’deki insan hakları ihlallerini ve hukukun gerilemesini gerekçe gösteriyor.

Din devletine doğru...

Din devletine doğru...

Bana, “Bugünkü Türkiye’yi bir cümleyle anlat” deseler şunu söylerim: “Bu yıl Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bütçesi yarı yarıya azaltılırken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi yüzde 35 artırıldı.” Bu artışla Diyanet’in bütçesi 10 milyar lirayı (1,6 milyar Euro) aştı.

Türkiye’yi yakmaya karar verdiler

Türkiye’yi yakmaya karar verdiler

12.03.2019- Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Süleyman Soylu. Türkiye’yi yakmaya karar verdiler. Seçimde oy kaybedeceklerini anlayınca kendi tabanlarını seferber etmek için gerilimi tırmandırmaya, halkı birbirine karşı kışkırtmaya başladılar.

Alman basını ortak tavır almalı

Alman basını ortak tavır almalı

11.03.2019- Üç Alman meslektaşımız, basın kartı sürelerinin uzatılmaması üzerine dün Türkiye’den ayrıldı. Kararın nedenini kendileri de bilmiyor. Bunun, Türkiye’nin gerçek yüzünü gösteren haberlerine verilmiş bir ceza olduğunu tahmin etmek zor değil. Anlaşılan, bu üç gazeteci, “günah keçisi” olarak seçildi. Türkiye’deki yaklaşık 150 yabancı gazetecinin, yüzde 80’inin akreditasyon başvurusuna cevap alamadığı belirtiliyor.

Dünya yerinden oynar…

Dünya yerinden oynar…

08.03.2019- Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun. Türkiye’de sürekli kışkırtılan çatışma alanları var: Kürtlerle Türkler arasında, laiklerle İslamcılar arasında, Alevilerle Sünniler arasında, ilericilerle muhafazakarlar arasında ve nihayet kadınlarla erkekler arasında…

Erdoğan’ın ırkçılığı

Erdoğan’ın ırkçılığı

07.03.2019- Cumhurbaşkanı, HDP Genel Başkanı Sezai Temelli için, “Bu adam var ya… Kürt bile değil” dedi dün… Çok alıştık Erdoğan’ın bu çıkışlarına, ama biraz durup düşününce ne kadar tehlikeli bir oyun oynadığı daha fazla çıkıyor ortaya… Türkiye’de ilk kez bir Cumhurbaşkanı, parti lideri ağzıyla konuşuyor ve devlet gücünü arkasına alıp rakiplerine sataşıyor.