Tarihin Öteki Yüzü

Tarihin Öteki Yüzü@tarihin_oteki_yuzu

0 followers
Follow

2019 episodes (41)

Lozan ve Montrö'de Boğazlar Meselesi

Lozan ve Montrö'de Boğazlar Meselesi

Tarihçi Ayşe Hür, Tarih boyunca Boğazlar, Marmara ve Karadeniz'de egemenlik savaşları; II. Bölüm: Lozan ve Montrö'de Boğazlar Meselesi: Eski Yunanlılar Marmara’yı Karadeniz’e bağlayan boğaza, Bosphoros (Öküz Geçidi) diyorlardı. Bu ad Yunan mitolojisinde baştanrı Zeus'un, İo adında bir kıza âşık olması olayıyla ilgiliydi. Orhan Gazi Dimetoka’da Sırp ve Bulgarlara karşı çarpışan Bizans İmparatoru’nun yardımına koşunca, 1353’te mükafat olarak Gelibolu’daki Çimpe Kalesi Osmanlılar’a üs olarak verildi. II. Mehmed 1452’de, Anadolu Hisarı’nın karşısına bugün Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Hisar Kumandanı Firuz Ağa boğazdan geçen gemilerden mürur akçesi almaya başladı. Vermeyi reddeden bir Ceneviz gemisi toplarla batırıldı. Karadeniz’i “Osmanlı gölü” yapma süreci, 1461’de Karadeniz’in güney kıyısındaki Trabzon’un ve 1484’te Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Kili ve Akkerman kalelerinin ele geçirilmesiyle tamamlandı. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Kırım’ı Rusya’ya terk etmekle kalmadı, Rusya’ya Karadeniz’de harp gemisi bulundurmak, kendi gemileri ile ticaret yapmak ve ticaret gemilerini Boğazlardan geçirme hakını tanımak kaldı. 6 Mart 1807’de Dimitri Senyavin’in Rus donanması İstanbul’a geldi, iki ay süreyle İstanbul Boğazı’nı kapattı. Osmanlı tarafı 8 savaş gemisi, 6 fırkateyn ve 55 küçük gemi ile Rus donanmasına saldırdı, iki filo 10 Mayıs’ta birkaç saat çarpıştılar. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanında, Osmanlı Devleti’nin yardım çağrısına sadece Ruslar cevap vermişti. Dokuz gemilik Rus filosu, 8 Şubat 1833’te Boğaz'a girerek, Büyükdere önlerinde demir attı. 12 bin Rus askeri karaya çıktı. Ruslar 1833’teki İstanbul seferinin hatırası olarak Beykoz’da Selvi Burnu’na halkın Moskof Taşı dediği anıt kayayı diktiler. Kaya 1914’te Vaniköy Rehber-i İttihadi Osmani Mektebi öğrencileri ve öğretmenleri tarafından parçalanarak denize atıldı. 1839’te Osmanlı orduları ile Kavalalı’nın orduları Nizip’te tekrar karşılaşınca, Osmanlı Devleti ile Rusya, Avusturya, Fransa, Britanya ve Prusya arasında 1841’de Londra Sözleşmesi’ni imzalandı. 1923’e kadarki statüyü bu sözleşme belirledi. 10 Ağustos 1920’de imzalanan ama ilgili devletlerin hiçbirinin meclisinde onaylanmadığı için uygulanmayan Sevr Anlaşmasının 37. ve 61 maddeleri Boğazlar sorununa ayrılmıştı.

Karadeniz'de Osmanlı-Rus Bilek Güreşi

Karadeniz'de Osmanlı-Rus Bilek Güreşi

Tarihçi Ayşe Hür, Tarih boyunca Boğazlar, Marmara ve Karadeniz'de egemenlik savaşları; I. Bölüm: Karadeniz'de Osmanlı-Rus Bilek Güreşi: Eski Yunanlılar Marmara’yı Karadeniz’e bağlayan boğaza, Bosphoros (Öküz Geçidi) diyorlardı. Bu ad Yunan mitolojisinde baştanrı Zeus'un, İo adında bir kıza âşık olması olayıyla ilgiliydi. Orhan Gazi Dimetoka’da Sırp ve Bulgarlara karşı çarpışan Bizans İmparatoru’nun yardımına koşunca, 1353’te mükafat olarak Gelibolu’daki Çimpe Kalesi Osmanlılar’a üs olarak verildi. II. Mehmed 1452’de, Anadolu Hisarı’nın karşısına bugün Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Hisar Kumandanı Firuz Ağa boğazdan geçen gemilerden mürur akçesi almaya başladı. Vermeyi reddeden bir Ceneviz gemisi toplarla batırıldı. Karadeniz’i “Osmanlı gölü” yapma süreci, 1461’de Karadeniz’in güney kıyısındaki Trabzon’un ve 1484’te Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Kili ve Akkerman kalelerinin ele geçirilmesiyle tamamlandı. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Kırım’ı Rusya’ya terk etmekle kalmadı, Rusya’ya Karadeniz’de harp gemisi bulundurmak, kendi gemileri ile ticaret yapmak ve ticaret gemilerini Boğazlardan geçirme hakını tanımak kaldı. 6 Mart 1807’de Dimitri Senyavin’in Rus donanması İstanbul’a geldi, iki ay süreyle İstanbul Boğazı’nı kapattı. Osmanlı tarafı 8 savaş gemisi, 6 fırkateyn ve 55 küçük gemi ile Rus donanmasına saldırdı, iki filo 10 Mayıs’ta birkaç saat çarpıştılar. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanında, Osmanlı Devleti’nin yardım çağrısına sadece Ruslar cevap vermişti. Dokuz gemilik Rus filosu, 8 Şubat 1833’te Boğaz'a girerek, Büyükdere önlerinde demir attı. 12 bin Rus askeri karaya çıktı. Ruslar 1833’teki İstanbul seferinin hatırası olarak Beykoz’da Selvi Burnu’na halkın Moskof Taşı dediği anıt kayayı diktiler. Kaya 1914’te Vaniköy Rehber-i İttihadi Osmani Mektebi öğrencileri ve öğretmenleri tarafından parçalanarak denize atıldı. 1839’te Osmanlı orduları ile Kavalalı’nın orduları Nizip’te tekrar karşılaşınca, Osmanlı Devleti ile Rusya, Avusturya, Fransa, Britanya ve Prusya arasında 1841’de Londra Sözleşmesi’ni imzalandı. 1923’e kadarki statüyü bu sözleşme belirledi. 10 Ağustos 1920’de imzalanan ama ilgili devletlerin hiçbirinin meclisinde onaylanmadığı için uygulanmayan Sevr Anlaşmasının 37. ve 61 maddeleri Boğazlar sorununa ayrılmıştı.

Beş Asırlık Hülya: Karadeniz-Marmara İzdivacı

Beş Asırlık Hülya: Karadeniz-Marmara İzdivacı

Ayşe Hür: Geriye döndürülemez bir çevre felaketi olmaya aday Kanal İstanbul’un Osmanlı tarihindeki esin kaynakları nelerdi? Beş Asırlık Hülya: Karadeniz-Marmara İzdivacı; Karadeniz’i Marmara’ya bağlamak için ilk girişim, Kanuni Sultan (I) Süleyman döneminde (1520-1566) yapılmış, padişah bu iş için Mimar Sinan’ı görevlendirmişti. Ancak fikir kâğıt üzerinde kaldı. Karadeniz’le Hazar Denizi’ni birbirine bağlayacak Don-Volga Kanal Projesi’ni ilk kez 1563’te Sadrazam Semiz Ali Paşa, 1568’de halefi Sokollu Mehmed Paşa önermişti. Kanuni’nin 1566 yılındaki Zigetvar Seferi’nde vefat etmesiyle proje yarım kaldı. II. Selim, Sokollu’nun projesiyle ilgilendi. Perevolok (bugünkü Stalingrad) mevkiinde kanal açmak için kollar sıvandı. Hatta bunun için 1569'da Ejderhan Seferi bile yapıldı. Ancak hem sefer Osmanlı ordusu, hem de kanal hülyası bataklığa gömüldü. III. Murad, Sokollu’nun Don-Volga ve Süveyş kanalı önerilerine sıcak bakmamıştı ama Sakarya Nehri-Sapanca Gölü-İzmit Körfezi Kanalı projesini beğenmişti. Ancak bu girişim de saray entrikaları yüzünden sonuçsuz kaldı. Sokollu Mehmed Paşa’nın önerileri arasında olan Süveyş Kanalı’nı açmak yaklaşık üç asır sonra, 1869 yılında Fransızlara nasip oldu. Fransızlar da bu işi bir hamlede yapamadılar. 1798-1802 arasında Mısır’ı işgal eden Napolyon Bonapart’ın görevlendirdiği mühendis Lepere, Kızıldeniz’in Akdeniz’den 10 metre yüksek olduğunu sanmıştı. Bu yüzden kanalın inşasının çok zor olduğuna karar verilmişti. Kahire’deki Fransız Konsolosu M. Ferdinand de Leseps (ki mühendis değildi) konuyu dikkatle incelemiş ve kanalın açılmasının mümkün olduğunu anlayınca ülkesini ikna etmiş, Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmed Said Paşa’dan 1854’te ilk resmi izni koparmıştı. Dönemin Mısır Hıdivi İsmail Paşa, Avrupa’yı dolaşarak Süveyş Kanalı’nın açılış törenine Avrupa’nın tüm soylularını ve ünlü isimlerini davet etmekle kalmadı, bir opera binası inşa etti ve İtalyan besteci Giuseppe Verdi’ye Aida operasını ısmarladı. Karadeniz’i Marmara’ya bağlamak konusundaki üçüncü girişim, IV. Mehmed döneminde yapıldı. 1654 yılında Padişahın emriyle bölgede keşif yapan mimar Hindioğlu’nun bazı zorluklardan bahsetmesi üzerine kanalın açılması üçüncü defa ertelendi. Dördüncü girişim III. Mustafa döneminde yapıldı. Ancak bu sefer mali sıkıntılar yüzünden Karadeniz’le Sapanca Nehri’nin birleştirilmesinden vazgeçilmiş, sadece Sapanca Gölü’yle İzmit Körfezi’nin birleştirilmesi hedeflenmişti. III. Mustafa’nın 1759 ve 1761 yıllarında çıkardığı iki ferman da yetmedi, hafriyat işlerine başlandığı halde, hem topraktan su çıkması, hem bölgede emlak spekülasyonu yapıldığı dedikoduları, hem de bölgedeki eşrafın projeye destek vermemesi üzerine bu girişim de sonuçsuz kaldı. 1813’te Aziz Paşa Sakarya ile Marmara’yı birleştirme işinin ekonomik açıdan sağlayacağı faydalar konusunda II. Mahmud’u ikna etti ancak Aziz Paşa’nın görev emrini almasından 20 gün sonra vefat etmesi üzerine hafriyata başlanamadı. Abdülmecit (1839-1861) ve Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde talihsiz kanal projesi yine raftan indi. Ancak 1845, 1857 ve 1863’teki girişimler sonuç vermedi. CB Erdoğan, belki de bu uğursuzluğu yenmek için kanalı Sakarya bölgesinden Çatalca bölgesine aldı ve sekiz padişahın başaramadığını başarmanın hırsına kapıldı. Böyle hesapsız kitapsız girişilen “çılgın projeler”in sonunun hiç de hayırlı olmadığını ona hatırlatacak kimse yok etrafında. İstanbul ve Çanakkale boğazları ile Marmara Denizi’nin bütünleşik bir suyolu olarak statüsünü belirleyen 1936 Montrö Antlaşması’nın bu projeden nasıl etkileneceği meçhul. Kısacası, halk deyişiyle “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete."

Dönemin Müslüman/Türk Tanıklarına Göre 1915’te Yaşananlar Neydi?

Dönemin Müslüman/Türk Tanıklarına Göre 1915’te Yaşananlar Neydi?

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 'Dönemin Müslüman/Türk tanıklıklarına göre 1915’te yaşananlar neydi?' sorusunu yanıtlıyor. Ayşe Hür: ''O meşum 1915 yılında, 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece İstanbul’da tutuklama haberini duyan Ermeniler İstanbul Mebusu Avukat Krikor Zohrab’ın evine koşmuşlardı. Zohrap Bey de Sadrazam Said Halim Paşa'nın yanına. Ancak Ayaş ve Çankırı sürgünlerini durduramamıştı. 2 Haziran 1915 gecesi Cadde-i Kebir’deki Cercle d’Orient Kulübü’nde Talât Paşa ve Halil Bey’le yemek yiyen, ardından kâğıt oynayan, Zohrab Efendi kulüpten ayrılırken Talât Paşa da kalkmış ve nedense Zohrab’ı yanağından öpmüştü. Edebiyatçı ve siyasetçi Halide Edip (Adıvar) Hanım, Cemal Paşa’nın davetiyle Lübnan’a giderken, trende bilmeden konuşduğu Dr. Bahaeddin Şakir için Falih Rıfkı’ya “Bana bilmeyerek bir katilin elini sıktırdınız” demişti. Halide Edip, bin kadar Ermeni yetimin kaldığı Ayn Tura Yetimhanesi’nin içler acısı halini anlattıktan sonra şöyle yazmıştı Cavid Bey’e: “Yeni kabine bu emsalsiz zulüm ve cinayetin hiç olmazsa sonuçlarını hafifletemez mi? Şimdi bugün yaşayanlara insan hakkı veremez mi?”.

Nisa Taifesi, Kadınlar Halk Fırkası ve 5 Aralık 1934 Kanunu

Nisa Taifesi, Kadınlar Halk Fırkası ve 5 Aralık 1934 Kanunu

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 85. yıldönümünde kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesinin öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: Kadın hareketi, Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki İttihatçı politikalar yüzünden Gayrimüslim unsurlarını kaybetmiş, 1923’ten itibaren de ulus-devlet mantığına uygun biçimde ‘Türkleşmişti’ ama idealleri değişmemişti. Kemalist erkeklerin Cumhuriyet kadınlarından bekledikleri çok şey vardı. Sadece bu kadınların siyasetle ilgilenmeleri istenmiyordu, o kadar! 1923’te kadınlara oy hakkını savunan Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey, "nisaiyyundan" (kadın takımından) veya “feminist” sözleriyle alaya alınmış, konuşması “şeriata hürmet ediniz!” bağırışları arasında susturulmuştu. Nezihe Muhiddin öncülüğündeki kadınlar Haziran 1923’te Kadınlar Halk Fırkası’nın kuruluş beyannamesini Dahiliye Vekilliği’ne sundular. Tam sekiz ay sonra, hükümet “kadınların seçme ve seçilme hakkı olmadığı” için fırkanın kuruluşuna izin vermediğini bildirdi.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e "Dini Ötekiler": Rafıziler, Şiiler, Kızılbaşlar, Aleviler, Rêya Heqîyêciler

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e "Dini Ötekiler": Rafıziler, Şiiler, Kızılbaşlar, Aleviler, Rêya Heqîyêciler

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 'dini ötekiler'in öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''Kızılbaş terimi ilk kez Safevi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail’in Divan’ında “Yüreği dağ, bağrı kızıl yakut gibi kan olmadan Kızılbaş olmak kimsenin haddi değildir” ifadelerinde görülür. Kızılbaş terimi Şah İsmail’in babası Şah Haydar’ın, askerlerine giydirdiği dokuma yünden (çuha) yapılmış 12 dilimli kırmızı taçtan gelir. 16. yüzyıldan itibaren Kızılbaş terimi Safevi kökenli Şiilik biçiminin adı olarak, aşağılayacı biçimde “dinsiz” anlamına gelen ‘“zındık”, “rafizi”, “mülhid” terimlerin yerine kullanıldı.''

Antik Dönem’den Günümüze: Cadılar ve Cadı Avcılığı

Antik Dönem’den Günümüze: Cadılar ve Cadı Avcılığı

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, cadılar ve cadı avcılığının öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''Yunan mitolojisinin ilk cadıları, Homeros’un ünlü eseri Odysseia’nın kahramanlardan Kirke, Kirke’nin annesi Hekate ve Hekate’nin yeğeni Medeia’dır. Roma döneminde Hıristiyanlığın ortaya çıkmasıyla birlikte cadılık meselesi efsane olmaktan çıkar, ete kemiğe bürünür. 906 ile 1140 arasında kademeli olarak derlenen yasalar kitabı Canon Episcopi’de cadılık bir çeşit gözboyamacılık veya yanılsama olarak tanımlanıyordu. Bogomiller, Valdesçiler, Dolsiniyenler, Katharlar gibi yeni mezhepler Katolik Kilisesi’nin otoritesini sarsmaya başlayınca, cadılığa karşı verilen savaş nitelik değiştirdi.''

150 Yıllık Mesele: 1928 Harf İnkılabı

150 Yıllık Mesele: 1928 Harf İnkılabı

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 1928 harf inkılabının öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''Münif Paşa dile getirdi. 1879’da Latin ve Yunan alfabelerinden esinlenerek yeni bir Arnavut alfabesi hazırlayan Şemseddin Sami Bey, benzer bir reformun Osmanlıca için de yapılmasını önerdi. 1913’te Harbiye Nazırı Enver Paşa, kendi dairelerinde daha sonra Enver Elifbası diye anılacak olan harflerin ayrı yazılmasına yönelik değişikliği önermişti. Enver Elifbası’na, dönemin subaylarından Mustafa Kemal “Peki, güzel! İyi bir niyet; fakat yarım iş, hem de zamansız. Harp zamanı harf zamanı değildir” diye karşı çıktı. 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde İzmirli işçi delegesi Ali Nazmi 1908’de Arnavutluk’ta, 1922’de Azerbaycan’da olduğu gibi Türkiye’de Latin alfabesinin kullanılmasını teklif etti. 28 Mart 1926 tarihli Akşam gazetesinin “Latin Harflerini Kabul Etmeli mi, Etmemeli mi?” başlıklı anketine cevap verenlerin çoğu Latin harflerine karşı çıkıyordu.''

Rum Ateşi’nden Fosfor Gazına Kimyasal Silahların Tarihçesi

Rum Ateşi’nden Fosfor Gazına Kimyasal Silahların Tarihçesi

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, bugünlerde yeniden gündemde olan kimyasal silahları ele alıyor. Ayşe Hür: ''Tarihin en ünlü kimyasal silahı çok sonraları Haçlıların verdiği adla Rum Ateşi (bizde Grejuva) denilen gizemli silahtı. Bu silahın içeriği Bizans’ın devlet sırrıydı. Hümanist bilim insanı, sanatçı Leonardo da Vinci bile, kireç taşı, arsenik, sülfür ve bakır pasından oluşan bir toz karışımı düşmanı boğacak bir silah olarak kullanmayı önermişti. Kimyasal gazların kullanımına karşı ilk ciddi tavır alış 1899’da Hague Konferansı’nda oldu. Karara ret oyu veren tek kişi ABD temsilcisi Kaptan Alfred Thayer Mahan’dı.1907 tarihli La Haye Konvansiyonu ile zehirli gazların kullanımı yasaklandığı halde Birinci Dünya Savaşı sırasında 124 bin tondan fazla zehirli gaz kullanıldı. İngilizlerin 1915’te Çanakkale’de zehirli gaz kullanmaya niyet ettiği, ancak son anda rüzgârın yön değiştirmesiyle bunu yapamadıkları sanılır. Yaralıların tedavi edildiği İstanbul’daki Gümüşsuyu Hastanesi’nin iki cerrahı 1915’te Çanakkale’de zehirli gaz kullanıldığına dair bir bulguya rastlamadıklarını rapor etmişlerdi.''

Evlat Katli ve Fatih Kanunnamesi

Evlat Katli ve Fatih Kanunnamesi

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 'Babanın oğula düşman olduğu sistemin adı parlamenter sistem mi yoksa Osmanlı saltanat sistemi midir?' sorusunu yanıtlıyor. Ayşe Hür: ''Parlamenter sistem değil ama tarihimizde gerçekten babayı oğula, kardeşe düşman eden bir siyasi sistem vardı. Hem de ölümüne bir düşmanlık… Osman Gazi amcası Dündar’ın tekfurun elini öpmesine kızmış ve onu okla öldürmüştü. Bu olay “devletin bekası için, en yakınların bile öldürülmesi caizdir” geleneğin başlangıcı idi. Orhan Gazi, 1362’de öldüğünde oğlu Murad, Kadı Çandarlı Halil’in yardımıyla tahta çıktı ve kardeşleri İbrahim ile Halil’i öldürttü. I. Bayezid, 1402’de Ankara Savaşı’nda Aksak Timur’a yenilince, oğullardan İsa, Süleyman, Musa ve Mehmet arasında taht kavgası başladı. Oğullardan üçü daha önce ölmüştü.''

Garbiyatçılık: Frenkistan’ın Frankeştayn’ı

Garbiyatçılık: Frenkistan’ın Frankeştayn’ı

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, Doğu (Orient, Şark) ve Batı (Occident, Garp) ayrımının öteki tarihine bakıyor. Ayşe Hür: ''Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” “kendi kendi gerçekleştiren kötü bir kehanet” mi idi, yoksa Huntington dünyadaki doğal gidişatı, en erken gören düşünür müydü? Doğu (Orient, Şark) ve Batı (Occident, Garp) ayrımının kökeni MÖ 12. Yüzyıl’da gerçekleştiği rivayet olunan Troyalılarla Akhalar arasındaki savaşa kadar götürülür. Filistin kökenli ABD’li düşünür Edward Said’e göre şarkiyatçılık bir bilgi-iktidar ilişkisiydi ve bu ilişki ve bu ilişkiyi kuran söylem tek yönlü, tutarlı ve sürekliydi. Partha Chatterjee’ye göre garbiyatçılık “Şark” diye tanımlanan bölgenin entelektüellerinin “Garb”ı algılama tarzı olan “tersine şarkiyatçılık’ diye nitelenebilir. Mehrzad Boroujerdi, garbiyatçılığın tanım icabı İslamcı düşüncelerin harcında bulunduğunu ileri sürer. Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri adlı eserinde Arapların, bütün Haçlı Seferleri boyunca, Batı’dan gelen yeni fikirlere direndiklerini söyler.''

Etnik Grup, Ulus Devlet, Kendi Kaderini Tayin Hakkı

Etnik Grup, Ulus Devlet, Kendi Kaderini Tayin Hakkı

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında; 'etnik grup, ulus/millet ve kendi kaderini tayin hakkı nedir?' sorusunu yanıtlıyor. Ayşe Hür: ''Benedict Anderson’a göre ulusçuluk modern kalkınma tarihinin patolojisidir ve tıpkı bireylerdeki ‘nevroz’ gibi kaçınılmazdır, bunaklığa doğru ilerler ve tedavisi mümkün değildir.Günümüzün ulus-devlet sistemi, Avrupa’yı asırlarca esir alan din ve mezhep savaşlarına son veren 1648 Vestfalya Andlaşması’yla başlayan çok uzun bir sürecin ürünüdür. ‘Kendi kaderini tayin hakkı’ ilk kez 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde tarif edildi, ilk kez 1789 Fransız Devrimi’nden sonra Fransa tarafından yaşama geçirildi.14 Aralık 1960’ta BM Genel Kurulu’nun 1514 (XV) Sayılı Sömürge ülkelerine ve halklarına bağımsızlık verilmesine ilişkin kararında bu temkinli (ya da ikiyüzlü) tavır çok belirgindi. 1989’dan itibaren Çekoslovakya, Yugoslavya ve Sovyetler Birliği etnik temelli küçük devletlere ayrılmaya başladığında, benzer çözülmelerin kendilerinde de olmasından korkan Batılı ulus-devletler yeni tedbirler aldılar.''

1918 Yumruk Darbesi'nden 2019 Barış Pınar'ına Operasyon Adları

1918 Yumruk Darbesi'nden 2019 Barış Pınar'ına Operasyon Adları

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında; işgal, etnik temizlik ve sömürgeleştirme planlarına ad vermenin öteki tarihini anlatıyor. Ayşe Hür: ''Adı olan ilk operasyon, 18 Şubat 1918’de Almanya’nın öncülüğündeki Mihver Devletleri'nin Bolşevik Devrimi ile savaştan fiilen çekilmiş olan Rusya’ya karşı başlatılan Operasyon Faustchalg (Yumruk Darbesi) idi. Almanların 1941’de Sovyetler Birliği’ne karşı başlattığı harekatın adı Barbarossa (Kızıl Sakal) idi. adını III. Haçlı Seferi Kumandanı ve Kutsal Roma Germen İmparatoru Kızıl Sakallı Frederik’ten almıştı.Yaklaşık 300 bin Hiroşimalıyı öldüren atom bombasına Little Boy (Küçük Oğlan), 80 bin Nagazakiliyi öldüren atom bombasına Fat Man (Şişman Adam) adını vermek Amerikalıların alaycı acımasızlığının nişanesiydi. 1949-1950’de Yemenli Yahudileri, yeni kurulan İsrail Devleti’ne 380 hava seferiyle gizlice kaçırma operasyonun adı Magic Carpet (Sihirli Halı) idi. Kore’deki ABD komutanlarından W.L. Roberts Türk askerlerini “mükemmel bekçi köpekleri” olarak tanımlamıştı ama neyse ki Koreliler bu kadar acımasız değildi, Türk Tugayına “Kutup Yıldızı” adını takmışlardı.''

Selahaddin Eyyübi Dönemi’nden Günümüze Suriye Kürtleri

Selahaddin Eyyübi Dönemi’nden Günümüze Suriye Kürtleri

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında Selahaddin Eyyübi döneminden bugüne, Suriye Kürtlerini öteki yüzünü anlatıyor. Ayşe Hür: ''Şamlı liderlerin ABD Başkanı W. Wilson’ın 14 İlkesi’ne atıfta bulanarak Kürtleri bağımsızlık için mücadeleye çağırması çok yankı bulmadı. İngilizler 1920’de Büyük Suriye Devleti’ni kurarken, Suriye’yi beş ayrı devlete (Lübnan Devleti, Şam Devleti, Halep Devleti, Alevi Devleti, Dürzi Devleti) ayırırken Kürtler için bir devlet öngörmemişlerdi. 1921 Şubatı’nda Mustafa Kemal’in güçleri Orta Fırat’ın üst bölgesindeki Deyr Zor’u almak istediğinde Suriyeli Kürtler, Türklere karşı Fransızlarla işbirliği yaptılar. Fransızlar da Arap milliyetçiliğini zayıflatmak için azınlık gruplarını, dolayısıyla da Kürtleri desteklediler. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara) Anlaşması’yla Fransızlar Kilikya (Adana havalisi) ve öteki Türk bölgelerinden çekilince Fransız mandası altındaki Suriye’de yaşayan Kürtler ile Kemalist Türkiye’deki Kürtlerin arasına bir de sınır hattı girdi.''

Türkiye’nin “Küçük Amerika” Olamama Hikayesi

Türkiye’nin “Küçük Amerika” Olamama Hikayesi

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında Chester İmtiyazını, Marshall yardımlarını, IMF anlaşmalarını ve Türkiye’nin “Küçük Amerika” olamama hikayesini ele alıyor. Ayşe Hür: ''AKP 2005’te IMF ile üç yıllık bir “stand-by” imzaladı ve 4 milyon 748 milyon Dolar borç aldı, ancak 2008 yılında bir daha IMF ile anlaşma imzalamama kararı aldı. Ancak borç ödemeleri 2013’e kadar sürdü. 2013 yılı rollerin tersine döndüğü, Türkiye’nin IMF’nin Kriz Kurtarma Fonu’na 5 milyar dolar katkı yaptığı yıl oldu. Ancak gün oldu devran döndü ve Türkiye IMF’lik oldu yine. 1973 Petrol Krizi, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gibi faktörlerin de etkisiyle dış ticaret açığı giderek büyüyünce, Türkiye 1978’de III. Ecevit Hükümeti döneminde, IMF’nin kapısını çalmak zorunda kaldı.24 Ocak (1980) Kararları’nın müellifi AP’li Başbakan Süleyman Demirel, 18 Haziran 1980’de IMF ile masaya oturdu ve üç yıllık program taahhüdü karşılığında güne kadar alınan en yüksek krediyi (1 milyar 838 milyon Dolar) aldı.''

Fatih’in Tağşişlerinden II. Abdülhamit’in Düyun-u Umumiyesine

Fatih’in Tağşişlerinden II. Abdülhamit’in Düyun-u Umumiyesine

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında Fatih Sultan Mehmed'in tağşişlerinden II. Abdülhamid'in Düyun-u Umumiyesi'ne öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''1444’ten 1481 yılına yani Fatih Sultan II. Mehmed’in ölümüne kadar paranın değeri tam altı kez düşürüldü. Ancak bunlar hazineyi güçlendirmek içindi. 1580’lerin başında 100 dirhem gümüşten 450 akçe kesilirken,1586'da 850 akçe kesilmeye başlamıştı. Bu Osmanlı tarihinin ilk büyük enflasyonu idi. 3. Sadece Osmanlı Devleti'nde değil, İslam devletlerinin hepsinde mali krizlerin önemli bir nedeni de güneş ve ay takvimleri arasındaki 11 günlük farktan doğan "sıvış yıl" krizleriydi. İlk kez yabancı seyahate çıkan Abdülaziz'in Avrupa'da gördüklerini İstanbul'da uygulamaya kalkması mali krizi derinleştirdi.''

12 Eylül 1980 Darbecileri Neyin Olgunlaşmasını Bekledi?

12 Eylül 1980 Darbecileri Neyin Olgunlaşmasını Bekledi?

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında 12 Eylül 1980 darbesinin öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''MHP’nin 15 Nisan 1978’de Ankara’da yapacağı Büyük Yürüyüş'ten bir hafta önce, Pazarcık, Adana, Adıyaman ve Malatya’daki Sünni ve Alevi kesimlerden saygın kişilere Ankara’dan bombalı paketler gönderildi. 1977’de siyasi içerikli şiddet olaylarında 231 kişi ölürken, sayı, 1978’de 832’ye, Aralık 1978'den darbenin yapıldığı güne kadar 2.812’ye çıktı. 3 Nisan 1980'de Kenan Evren, kendisine “Komutanım, müdahaleden başka çare yok... Uzatmayalım... Mecburuz... Şart” diyen Harp Akademileri Komutanı'na “Daha yapacak çok iş var... Bekleyelim... Neler olacak, görelim,” demişti. Kenan Evren, askerin yetki istediğini söylediğinde Başbakan Demirel’in cevabı “Ne isterseniz vereceğim. Yalnız, Takrir-i Sükûn, Tehcir, İstiklal Mahkemeleri ve Dersim Kanunu istemeyin” olmuştu.''

Devletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6/7 Eylül 1955 Yağması

Devletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6/7 Eylül 1955 Yağması

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında 6-7 Eylül 1955 olaylarının öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''29 Ağustos 1955'te Londra'da toplanacak konferans arifesinde hem Yunanistan'da hem Türkiye'de milliyetçi kışkırtmalara hız verildi. İstanbul'da yayımlanan Hürriyet ve Yeni Sabah ile İzmir'de yayımlanan Gece Postası gazetesi'nde her gün Fener Rum Patrikhanesi'ni karalayan haberler çıkıyordu. 6 Eylül 1955 günü saat 11’de, İstanbul Radyosu, Anadolu Ajansı’na dayanarak, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı saldırı yapıldığı haberini vererek itinayla doldurulmuş(!) barut fıçısını patlattı. Öğleden sonra İstanbul Ekspres adlı 20-30 bin tirajlı gazete, kağıt kıtlığının olduğu o günlerde haberi 230 bin adetlik iki ayrı baskıyla kamuoyuna duyurdu.''

Kurtuluş Savaşı Yedi Düvel’e Karşı mı Verildi?

Kurtuluş Savaşı Yedi Düvel’e Karşı mı Verildi?

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında Büyük Taarruz'un 97. yıldönümünde 'Kurtuluş Savaşı Yedi Düvel'e karşı mı verildi?' sorusunu yanıtlıyor.Askerî başarılar işgalci Batı ordularına karşı değil, onların öne sürdüğü Yunan ordularıyla; Doğu’da 1915’te zorla çıkarıldıkları topraklarını geri almaya çalışan Ermeni ordularıyla mücadelede elde edildi. 19 Mayıs 1919-9 Eylül 1922 arasındaki süreci esas karakterize eden diplomatik ve siyasi başarılardı. Askeri alandaki esas mücadele de 'dış düşman'a karşı değil 'iç düşman'a karşı verilmişti.

Malazgirt Zaferi 26 Ağustos 1071'de mi Kazanıldı?

Malazgirt Zaferi 26 Ağustos 1071'de mi Kazanıldı?

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında Malazgirt Zaferi 26 Ağustos 1071'de mi Kazanıldı? sorusunu yanıtlıyor. Olaya yakın kaynaklar ne diyor? Malazgirt Savaşı'nın Türk Tarih Tezi'ne dahi edilmesi ne zaman oldu? Malazgirt ile Dumlupınar'ı eşleştirmek ne anlama geliyor? Malazgirt Zaferi'nin Cumhuriyet tarihi boyunca kutlanışı nasıl oldu? Ermeni tarihçi Urfalı Matteos gibi Bizans ordusunun sayısını 1 milyona çıkaranlar varsa da, modern Türk kaynakları 200 bin, modern Batılı kaynakları 40 bin civarında olduğunu söylüyor.

Enver Paşa'nın Türkistan Macerası ve İbretlik Sonu

Enver Paşa'nın Türkistan Macerası ve İbretlik Sonu

Ayşe Hür bu haftaki Tarihin Öteki Yüzü programında, Enver Paşa'nın 97 yıl önce bu tarihlerde Belcivan'da trajik biçimde sona eren hayatının öteki yüzüne bakıyor; -Mondros Mütarekesi'nden sonra Enver Paşa nereye gitti? -Berlin'den Moskova'ya kaç kere uçtu, kaç kere uçağı düştü? -Enver Paşa 1-8 Eylül tarihli Bakü Kurultayı'na kimler adına katıldı? -Enver Paşa'yı 4 Ağustos 1922'de Belcivan'da kimler öldürdü?

“Artin” Kemal mi “Çankırılı hemşerimiz” mi?

“Artin” Kemal mi “Çankırılı hemşerimiz” mi?

Ayşe Hür, bu haftaki programında Ali Kemal'in "Artin Kemal"likten "Çankırılı hemşerimiz"e uzun yolculuğunun öteki yüzüne bakıyor. -Ali Kemal İttihatcılara neden düsmandı? -Ali Kemal Mustafa Kemal hakkında ne demişti? -Ali Kemal'e neden Artin Kemal dediler? -Sakallı Nurettin'in Ali Kemal'e biçtiği korkunç ceza ne oldu? -Ali Kemal hain miydi?

Ay’ın Büyüsünü Yitirdiğimiz Gün

Ay’ın Büyüsünü Yitirdiğimiz Gün

Ayşe Hür, bu haftaki programında soğuk savaş yıllarında SSCB ile ABD arasındaki uzay yarışının öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür, eski kültürlerde Ay neyi temsil ediyordu? İlk insanlı roketi Lagari Hasan Çelebi mi fırlattı? Uzaya çıkan ilk insan Yuri Gagarin 'burada bir Tanr göremiyorum' dedi mi? gibi soruları yanıtlıyor.

Osmanlı’da Erkek Eşcinselliği

Osmanlı’da Erkek Eşcinselliği

Ayşe Hür bu haftaki programında, ''Bugün LGBT-Q düsmanı Milliyetçi-Mukaddesatçı kesimlerin ataları eşcinselliğe nasıl bakıyordu?" sorusunu yanıtlıyor.

La Furtuna/1934 Trakya Olayları

La Furtuna/1934 Trakya Olayları

Ayşe Hür bu haftaki programında, 21 Haziran-4 Temmuz 1934'te Trakya Yahudilerine yönelik sindirme kaçırtma harekatının öteki yüzüne bakıyor.

1934 Soyadı Kanunu'nun Kabulü

1934 Soyadı Kanunu'nun Kabulü

Ayşe Hür, bu haftaki programında, 1934 Soyadı Kanunu'nun kabulünü ve Atatürk Soyadının verilişini anlatıyor.

Semerkand’da Ölümle Randevu ve Kamuoyu Araştırmaları

Semerkand’da Ölümle Randevu ve Kamuoyu Araştırmaları

Ayşe Hür bu haftaki programında, '23 Haziran'da Semerkand'ta Ölüm'le randevumuz mu var?' sorusuna yanıt verirken, sizleri kamuoyunun, kamuoyu araştırmalarının ve televizyon tartışmalarının tarihinde bir gezintiye çıkarıyor.

19 Mayıs 1919 ve Pontus Meselesi

19 Mayıs 1919 ve Pontus Meselesi

Ayşe Hür bu haftaki programında, 100. yıldönümünde 19 Mayıs 1919 ve Pontus Meselesi'nin öteki tarihini anlatıyor.

Talat Paşa Suikastı

Talat Paşa Suikastı

Ayşe Hür, bu haftaki programında, Talat Paşa Cinayetini anlatıyor. Ayşe Hür, 15 Mart 1921'de Berlin'de öldürülen İttihat ve Terakki’nin kurucularından ve önde gelen liderlerinden olan Osmanlı devlet adamı Talat Paşa'nın öldürülmesini tarihsel olaylar ışığında değerlendiriyor.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Ayşe Hür bu hafta, Tarihin Öteki Yüzü programında, 8 Mart Dünya Kadınlar gününün tarihçesini anlatıyor.